26 Ekim 2015 Pazartesi

Migren

Galatasaray derbisi Fenerbahçe için tüm maçlardan daha kıymetlidir. Futbolcular için sevabı boldur. Misal, Şenol III derseniz, ilk olarak Galatasaray'a attığı goller akla gelir... Senede tek bir maça gitme şansı olan taraftar bu maçı seçer. Futbolla en ilgisiz görünen arkadaşınız bu maç öncesi çubuklu forma ile fotoğrafını paylaşır. Dolayısıyla galibiyet Fenerbahçe'nin en doğal hakkı olarak görülür.

Dün gece üzülerek gördük, Fenerbahçe'nin üstün oynadığı maçlarda hanesine 3 puan yazdıramama durumu bir alışkanlığa dönüşüyor. Fenerbahçe öne geçtiği maçlarda galibiyeti korumak için çareyi skoru artırmak olarak değil, skorun üstüne yatmak olarak görüyor.

Galatasaray maçı özelinde hiç kimse, bu maçın hakkı Fenerbahçe'nin galibiyetiydi dışında bir yorumda bulunmaz. Ancak futbolda test sınavları gibi sonuç önemlidir, klasik sınavlardaki gibi gidişattan puan alamazsınız...
...
...
Fenerbahçe sahaya, belki de tarihinde ilk kez, kadrosunda Kadıköy'de ezeli rakibine gol atmış bir oyuncu bulunmadan çıktı. İstekli başladı, Muslera autları 15 saniyede kullandı ve Fenerbahçe hak ettiği golü de buldu. 

Çok etkisiz ve güçsüz  Robin ve  çok top tutan Nani'ye bir de pas tercihlerinde çok hata yapan Diego ve Markoviç de eklenince Fenerbahçe ikinci gole çok uzak kaldı. 

29 yıl önce büyük usta İslam Çupi bir futbolcu-teknik direktör tartışmasında şöyle yazmış:

Bir büyük futbolcuyu hangi teknik direktör hangi akılla ezer veya ezmek ister ?
Bir büyük futbolcu teknik direktörün silindiri ne kadar acımasız olursa olsun kendini nasıl ezdirir ?

Robin Van Persie gol kaçırabilir, kötü oynayabilir. Kariyeri en büyük kredisidir ama dün geceki sorumsuzluk sınırında gezen etkisiz oyunu, Pereira ile arasındaki sıkıntılardan, kendini "ezdirmemiş" olsa bile sağlam çıkmadığını işaret eder.  

Duran top savunmasında hata yapma takımın baş ağrısı olmaktan migreni olmaya doğru ilerliyor. Olcan'ın kafa vuruşuna kadar Ba kusursuz oynadı, defansın kademeleri ve adam paylaşımı da yerindeydi. Fenerbahçe'nin geçmişteki iki de Souza'dan fazla maliyet ile gelen Josef'ten hucum katkısı beklenmesin deniyor, peki. Ancak o kafaya izin vermemesi de beklenmesin mi ? 

Oyuncu değişikliklerinde çıkanlar için sözümüz yok. Sıkıntı zamanlama ve girenlerde.  Raul'un tercih edilmesini pasaportu dışında bir nedenle anlatmak çok zor. 
...
...
Yazsak anlayan olur mu ama yazalım. Tecrübeyle sabittir, skor garanti olmadan 4 tribünün sarı lacivert şampiyon Fener tezahüratı hatalıdır, gereksizdir. 

Pereira için Osmanlıspor maçı skoru köprüden önceki son çıkıştır. 

Fenerbahçe'yi İstiklal savaşı yıllarında cephede ve futbol sahasında temsil eden efsane isimlerinden Demir Ethem'in oğlu Berkant Bellisan'ın söylediği gibi Fenerbahçe'yi sadece bir futbol takımının aldığı neticeler sananlar yanılmaktadır.



ve bir başka migren de 17.yılına girmiştir.

1 Ekim 2015 Perşembe

Efe Ambrose'nin Geri Pası

Sezonların kırılma anları vardır. Bunları sezon devam ederken anlayamaz veya yeterince değerlendiremezsiniz. Sezon biter o zaman anlam kazanırlar. Tayfun'un Altay'a golü, Ahmed Hassan'ın kafa vuruşu öncesi faul, Gökhan Ünal'ın Kayseri'de son dakika golü, Mert'in kurtardığı penaltı gibi... Tabii burada da kişiye göre durum değişir. Birinin "kırılma anıydı" dediğine diğeri "değil asıl şuydu" der...

Fenerbahçe hiperaktif kişilik sergileyen ( Telif Hakkı: Dilek Neşe Açıker) hocası durulursa, defans göbeği rakiplere kafa vurdurmayı azaltabilir hele hele bir de takviye görürse, forma adaletli dağılırsa,  orta saha hemen dağılmazsa, sezon sonu mutlu biterse, kırılma anlarından birine "Celtic'deki Nijeryalı'nın geri pası" denecek ve  "adamın adı Efe Ambrose'ydi" diyen de  çıkacaktır. O geri pası ve Fernandao'nun golü olmasa kötü şeyler olur muydu ?  Burası Türkiye...

Gol makinesi diye aldık gol makinesi çıktı.

Celtic maçı Beşiktaş maçına benzer başladı. Hakem kötü, defans daha kötüydü...Hücumda tek başına İskoçların solunu delen Şener savunmada yine yanından hızlanarak geçen adama bir orta yaptırdı ve orta gol oldu. Defans gol pozisyonları dahil adamları paylaşamadı. Bir odada birisi esnemeye başlayınca herkes başlar misali Raul'un etkisizliği Ozan'a da sirayet etmişti. Hepsine rağmen İngiliz spikerin "yellow canaries" dediği ve bu söylemin her zaman yakıştığı Fenerbahçe yine maçı 2-0'dan 2-2'ye getirdi.Bu defa oradan ileri de gitmedi, geri de...

Hoca Ba'yı oyuna alınca fondip yapan, ayetel kürsi'yi okuyan, dil altı hapı alan, kafasına havlu sarıp balkona çıkan çok oldu. Geçen hafta "golcü molcü değil" denen Fernandao "tam aradığımız golcü" oldu. Haftaya "çok havalandı" da olabilir, 3 hafta sonra "maçtan önce hattrtick yapacak dedim" cümlesine özne de...Kısmet.

Fenerbahçe'nin bu yıl ligde çok başarılı olacağı, Avrupa kupalarında spikerlerin bol bol "gooool" diye bağıracağı senaryolardan hangisini hayal ederseniz edin, başrolde Robin Van Persie olmak zorunda. Onsuz ihtimaller Bruna Alaves'in isabetli uzun top atma ihtimalinden düşük...

Forvetler defansın yedirdiğinden bir fazlasını mı atacak, defans forvetin  attığından bir azını mı yedirecek göreceğiz. Görünen köye göre forvetler fazla mesai yapmak zorunda kalacaklar. Bir de Mehmet Topal Fernandao, Nani, Diego ve Robin Van Persi'nin bir arada oynadığı maçlardan sonra özel prim isterse olumlu karşılanacaktır.

Görünen köye göre kılavuzsuz devam edersek, bir sonraki maçta sol bek olarak muhtemelen Caner oynayacak ve Hasan Ali Kaldırım "nerede hata yaptığını" düşünecektir. Fenerbahçe, "hoca herkesi hazır tutuyor" ve "sistem yok arkadaş" görüşlerinden birer bölüm sunarak lige devam edecektir. Avrupa ligi maçları pek zor geçecektir. "Ben olsam bu kadroyla çıkmam" sözünü her Fenerbahçeli yeterince söyleyecektir.

Son olarak Fabiano'yu bu maçta beğendim ve hatıralarımda böyle kalmasını isterim. Oynayarak mı oynamayarak mı bilemem...

Aklın Yolu Bindir-Talat Halman

Ankara'da babamın kitaplığında çocukluğumdan beri vakit geçiririm. Yıllarca sayısız kitabı tasnif etmek için uğraştım ve bir yere de geldim. Yüzlerce kitabı hediye ettim, sahaflarda bizde olmayan ile değiştirdim. Serilerden eksikleri buldum,aldım. Bir çok kitabı okumak için ayırdım ama sıra gelmedi. Uzunca süredir sırada olan bir tanesini İstanbul'a gelirken yanımda getirdim. Yaşamını çok merak ettiğim Talat Halman'ın söyleşi şeklindeki biyografisi olan "Aklın Yolu Bindir-Talat Halman Kitabı" Söyleşiyi Cahide Birgül yapmış, çok da iyi hazırlanıp yapmış.



Kitabın son sayfalarında Talat Halman "Hep ünlü olmak istedim ama istediğim üne hiçbir zaman ulaşamadım" diyor. Okurken düşündüm, haklıydı. Hayatını okuyuncaya kadar onun bu kadar farklı alanda renkli işler yapan bir insan olduğunu bilmiyordum. Bilseydim, Talat Beyin Bilkent Üniversitesinde hocalık yaptığı dönemde (ki vefat ettiği 2014'e kadar yaptı) ben de üniversitenin mezunlar derneğinin başkanıydım. Mutlaka kendisinin derneğin onur üyesi yapılmasını sağlar, konferanslar vermeye ikna ederdim. İkna ederdim derken kendime güvenerek değil, Talat beye güvenerek söylüyorum. Zira kitabında konferanslar vermeyi çok sevdiğini ve kendisini Türkiye'nin en iyi konferans verenleri arasında hatta ilk sırada gördüğünü okudum.

Talat Halman edebiyata özellikle şiire aşık bir insan. Aynı zamanda kültür bakanlığı, seçkin üniversitelerde hocalık, Radyo programcılığı, bir plak şirketinin getir götür işleriyle başlayıp genel müdürlüğüne yükselen bir hikaye ile yöneticilik, yazarlık, çevirmenlik (çoğu kimsenin çevirmekle uğraşmayacağı şiirleri Türkçe'den İngilizceye, Shakespeare sonneleri'ni, Eskimoların ve eski uygarlıkların şiirlerini Türkçe'ye çevirmiş !), Milliyet Gazetesinde köşe yazarlığı, kültür büyükelçiliği, tiyatroculuk yapmış.  İş hayatı dışında da yaşamayı bilen,seven birisi olduğu hemen anlaşılıyor.  

Kitabında anılarını ve hayatını samimiyetle anlatmış. Belli olaylarda isimleri vermek istememiş...Yabancı dile büyük önem vermiş, yabancıları hayrete düşürecek ve kendine fırsatlar yaratacak şekilde çok iyi İngilizce konuşmuş ama Türkçe'nin değerini de hep savunmuş. Köşe yazarlığı,  akademisyenliği, büyükelçiliği ve bakanlığı süresince  hep objektif olmak istemiş ve bence olmuş. Uluslararası konferanslarda ve toplantılarda nazik ve cesur olmuş (özellikle Asala döneminde Ermenilerden gelen tepkileri hep olgunca karşılayıp dinlemiş ve cevap vermiş) Olaylara hep iyi-kötü ekseninden bakmayı becermiş.

Siyasi anıları çok renkli, iki tanesini yazayım. Bakanlığı sırasında Niğde'ye bir etkinlik için gidiyor. Dönerken yanında bulunanlardan biri "CHP Niğde milletvekili falanca iki kasa gazoz hediye etti,arabanın bagajında" diyor. Talat bey "geri dönelim, iade edelim bakan hediye almaz diyor" ama yolun yarısındalar. Ertesi gün 2 kasa gazozu bakanlıktaki odacılara ikram ediyor. Milletvekiline "haberim olmadan hediye vermişsiniz, teşekkür ederim nezaketinize...Bunu bakanlığa verilen hediye olarak kabul ettim ve odacılar dağıttım" diye mektup yazıyor... Annesi vefat ettiğinde gelen yüzlerce çelenk sahibine tek tek teşekkür mektubu yazıyor ve pul parasını cebinden ödüyor. Aslında Özal dönemine kadar Türkiye'de devlet idaresinde bulunanların çoğunluğunun bugün şaşkınlıkla okunan benzer hikayeleri vardır...

Halman'ın yıllar öncesinden dünya çoğunlukla siyasetine yönelik, bazıları tebessüm ile karşılanan tahminleri de olmuş. SSCB'nin dağılıp Türk Cumhuriyetlerinin kurulacağı, KKTC'nin kurulacağı, AB'ye Türkiye'nin alınmayacağı, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat ödülü alacağı gibi... Başka cesur tahminleri de olmuş, kitabı okuyacaklar olacağından yazmayayım.


İngiltere Kraliçesinden, Nihat Erim'e, Robert Kolej'deki ilginç hocalarından (Baha Toven bence en ilginci), UNESCO'daki seçimlerdeki İrlandalı delegeye kadar geniş bir çevreden anıları ve bu anılar içinde detaylı insan tahlilleri var.

Kitabı bulanlar okusunlar, pişman olmazlar.
Kitabın sonunda yer alan Canevi şiirine gelince, hikayesini de okuyunca tekrar tekrar okunur...