25 Nisan 2016 Pazartesi

Sevgi Kürü

Tanımda anlaşalım, Trabzonspor Fenerbahçe düşmanlığı dersek hata yaparız. Ortada, Trabzonspor'un tek taraflı, her türlü azgınlığı, hukuksuzluğu yapma hürriyeti olan bir nefret var. İstanbul'da "Trabzonspor otobüsü taşlandı, otelde futbolcular taciz edildi, oyunculara yabancı madde atıldı" gibi bir hadise tarihte yok. Malatyaspor, Altay, Şekerspor Kadıköy'de bir maça nasıl çıkıyorsa bordo mavililer de öyle çıkıyorlar. Otobüse silahla ateş edilmesini yazmıyorum, zira öyle uç bir örneğe çok şükür ülkemizde Trabzon dışında bir yerde rastlanmıyor !

Trabzon'daki hadiseler 1970lerden beri var. 1979 yılında silahlı bir seyirci sahaya atlamış. Tabii ki maç oynanmış. İlginç maçtır, Fenerbahçe maçta önde olduğu için hakem o yıllarda olmadığı halde maçı uzatmış ve uzatmalarda bir penaltı vermiş,1-1 olunca da bitirmiş...

2011 sonrasındaki olayların akıldışı boyutlara gelmesine 'Trabzon mağdur' kılıfıyla göz yumulmuştur. Ortada mağdur falan yoktur, arkasını sağlam sanarak hak gasp etmeye çalışan bir takım vardır. Nispeten de başarılı olmuş, şampiyonlar ligine gitmiştir...



Bilhassa 2011'den sonra Fenerbahçe'nin Trabzon'da başına gelenlere "oh olsun, daha da beter olsunlar" mantıksızlığıyla yaklaşıldığı için önlenmesi de mümkün değildir. Eylemleri, "haklı mücadeleye düşen gölge"  diyerek meşrulaştırıp dozajını tartışan Temmuz 2011 medyasının özeleştiri yapmasını beklemek saflıktır. Zira dün gece sahaya atlayan bir taraftarın hakemi evire çevire dövmesi bile " hakemler de çok kötüydüler" diyen ahlaksız ve vicdansız gazeteciler vardır.

Çözüm için Trabzonspor 5 yıl boyunca tüm branşlarda Fenerbahçe ile oynayacağı maçlar tarafsız sahada ve seyircisiz oynanmalıdır. Trabzonspor'a puan silme de dahil en az bir yıl seyircisiz ve tarafsız sahada oynama cezası verilmelidir. 
...
...
Fenerbahçe dün gece futbol adına doğruları yapan, dahası aylardır hasretle beklendiği gibi doğruları şık yapan bir futbol takımı olarak izleyenlere keyif vermiştir. Futbol becerilerini cömertçe sergileyen Nani, ülkenin en formda hücum oyuncusu olan Volkan, kesik kesik hareketlerini uzun soluklu hale getiren Alper ile Fenerbahçe  bol gol atabilen bir şampiyon takım görüntüsü çizmiştir. Vitor hocanın Nani'ye verdiği özgürlük adeta Fenerbahçe'nin hücum edememe prangalarını kesmiştir. Çok geç kalmış ama çok doğru bir hamledir. 

Robin Van Persie ve Fernando'nun berbat yüzdelerini kabul edilebilir sınırlara taşımaları dahi gol pozisyonlarını azaptan keyfe taşıyacaktır.

Dünkü stresli maçta Kjaer oynadığı kusursuz futbol kadar, rakiplere el uzatan pozitif vücut diliyle de övgülere layıktır. Mehmet Topal'ın Trabzonspor taraftarından bile alkış alan emek yoğun futbolu, Gökhan ve Hasan Ali'nin kanat bindirmeleriyle Fenerbahçe'yi 95 beygir gücündeki yerli arabadan 200 beygir gücündeki spor arabaya taşımaları, danışman gibi takılan Josef'i bile sorun olmaktan çıkarmıştır. Trabzondaki sinir harplerinden yıllardır yüksek performans ile çıkan Volkan Demirel de alışkanlığını sürdürünce Fenerbahçe'nin lig tarihindeki en farklı Trabzon galibiyeti sürpriz olmamıştır.

Fenerbahçe için sürpriz olmayacak sonuç 4 hafta uzaktadır.
Tarih, Pereira isimli iki hoca Fenerbahçe'yi şampiyon yaptı yazabilir.
Yeter ki Fenerbahçe mücadelesini sürdürsün.
Taraftarı,ülkenin en çok gıpta edilen kulübü olduğunu unutmasın.
Biz bize yeteriz diyerek Temmuz-11 çukurundan nasıl çıktığını hatırlasın.
Başkanından taraftarına 1 aylık bir sevgi kürüne girsin.

"Bu kadar olayın arasında sevgi kürünün zamanı mı ?" diyenler olabilir. Evet, tam zamanıdır ! 

24 Nisan 2016 Pazar

Son dansı bize sakla

Fenerbahçe taraftarı tribünlerden bağırıyor:

Piere Webo, Musa Sow'uyla
Orta saha Salih Uçan'la,
Ceza alan taraftarla,
Gidiyoruz Amsterdam'a.

Aykut Kocaman 'bizi Avrupa kupalarına göndermeyenlere yarı finalden selam olsun' diyor.

Fenerbahçe, liginde yenilgisiz giden Benfica'yı ilk maçta 1-0 yeniyor. 2 Mayıs 2013'deki maçta 3-1 ile gülen ve finale çıkan taraf Benfica ! 

Benfica bu maçtan 9 sonra, ligin sondan bir önceki maçında takipçisi Porto deplasmanında. Beraberlik Benfica'ya yetecek. Maçta 1-0 öne de geçiyorlar. Maxi Perira'nın kendi kalesine attığı golle skor 1-1 oluyor. 

İkinci yarıda Porto'nun hocası tecrübeli Gonzalez yerine ligde sadece bir maçta 2 gol atmış Kelvin'i oyuna alıyor. 

Tam maç böyle bitecek derken son dakikada bir mucize oluyor ve o Kelvin skoru 2-1 yapıyor.

Porto'nun hocası bu mucizevi şampiyonluk golünden sonra orta sahada dans ediyor ! 

Son hafta deplasmandaki maçını 2-0 kazanan Porto şampiyon oluyor.

Dans eden o hoca Vitor Pereira.


20 Nisan 2016 Çarşamba

Bize bu yolda geri dönüş yok

Abdi İpekçi Spor Salonu...

Güvenlik görevlisine yaklaşıyorsunuz.
- Bilet alacağız, gişedeki görevli nerede ?
- Buralardaydı,gelir şimdi. Fener'in maçı mı var bugün ?

Gişe görevlisi elinde çayla geliyor.
Camdaki A4 kağıda tükenmez kalemle Pota arkası 5TL Orta Bölüm 12 TL yazılmış.
3 tane 5 TL'lik bilet alıyorsunuz. Çünkü içeride kontrol eden yok, istediğiniz yerde rahatlıkla oturabilirsiniz. İçeride 300-400 seyirci var ve Abdi İpekçi'yi giriş koridorundan itibaren 2 kat sayarsanız üst kat perde ile kapatılmış...

Bu anlatığım hikaye yabancı gelmiyorsa, çok değil 7-8 sene önce Fenerbahçe'nin bir basketbol maçına gitmişsiniz demektir.

Peki ne oldu da Fenerbahçe geçen yılın şampiyonunu, kimseye kalp çarpıntısı dahi yaşatmadan 3-0 ile süpürdü ? Üstelik geçen yılki kadrosunu korumuş şampiyonun karşısına, geçen yıldan daha az bütçeyle, yeni bir kadroyla ve sezonun en iyi oyuncularından Vesely olmadan çıkarak.

Basketboldaki kariyeriniz size bir sonraki iş başvurunuzda kapıyı açar. Hele Obradoviç gibi uzak ara Avrupa'nın en çok üst düzey kupasını almışsanız. Eğer sekiz kupanın yanına dokuzuncuyu koymak için iştahınız yoksa, önceki başarılarınızın bugüne katkısı olmaz. Sözü dinlenen bir adam olarak kalırsınız. İştah ilk anahtar kelime olsun. İkincisine geçelim.

Fenerbahçe takımının başarısı için sihirli değnek, zamanı gelmişti, iyi bütçe vs derseniz ve "çalışmak" fiilini ısrarla sahneye davet etmezseniz başarıyı asla anlatamazsınız. Peki, iştah ve çalışmak dedik. Üçüncü ve son olarak da karakterli ve doğru oyuncular diyelim. 

Öyle ya, 3 yılda kimler geldi kimler geçti. Bu takımda "onun da tek zaafı savunma yapmaması. Falancadan rebound katkısı beklemek hata olur. Sayı atmak da onun işi olmasın. Onu da bu deli dolu haliyle kabul edeceksin" diyebileceğimiz oyuncu var mı ? Dün Datome, sakal bırakıp arkadaşının formasını giymiş Vesely gibi smaç yaparken, Dixon Reyes ile eşleştiğinde faul yapayım demeden savunma yaparken, maçı tek sayıyla tamamlayan Sloukas (Fenerbahçe'ye gelen en iyi guard) sayı atma saplantısına kapılmadan maçı tamamlarken, sezonun ürkek eli Kalinic hünerli bir ele evrilmişken biz sahada  "Kimse takımdan büyük değildir" sözünün tanımı bir TAKIM gördük. 


Geçen yılın yıldızı Bjelica, önceki yılın Bojan dersem bu yazıyı okuyanların çoğunluğu kabul eder. Bu yılın yıldızı kim dersek küslük çıkar. 

Hayali gerçek kılanların listesini yazsak birisi eksik kalır. Misal dün soyunma odasından ger geri ayrılmak zorunda kalan sevgili Kıvanç Özkök'u unuturuz. 1001 uğur yapan taraftarları unuturuz. Maçtaki oyuncuların, koçların hiç tanımadığımız ailelerini unuturuz. Murat Ülker'i unuturuz. Basketbol şubesinin de başkanı olan Aziz Yıldırım'ı unuturuz. Televizyon başındaki Vesely'i unuturuz. En iyisi bu cümleyi "hakemler hakkında konuşmak istemiyorum" diyen Şenol Hoca kıvamına gelmeden "Fenerbahçe'nin başarısında zerre katkısı olan herkese şükranlarımızla" diye bitirmek.



Basketbolun en büyük sahnesinde bu yıl büyük bir TAKIM olacak.
Geçen yıl kupayı alacağımıza inanmıştık,olmadı ama bu yolda dönüş yok...

Fenerbahçe müze müdürü Alp Bacıoğlu Abimiz o kupayı Harrington Kupası ve "Fenerbahçe'ye ebedi muaffakiyetler dilerim" yazısı karşısında güzel bir yere koyacaktır. 




18 Nisan 2016 Pazartesi

30 yıl öncesinden bir "Lig Hikayesi"

1986 -1987 futbol sezonunun son 4 haftasında kısa bir yolculuk yapacağız.
Konu aslında derin ama biz yüzeyden gideceğiz.

Ligin 35. Haftası başlarken puan cetvelinin ilk sırasında 48er puanla Beşiktaş ve Galatasaray, Beşiktaş'ın  da +7 averaj üstünlüğü var.
O dönemde galibiyete 2 beraberliğe 1 puan verilmektedir.

Fenerbahçe çoktan lige havlu atmıştır.
Cezalı oyuncuları nedeniyle Beşiktaş maçına gençlerden oluşan bir kadro ile çıkar ve 4-0 yenilir. Beşiktaş puanını 50 yapar

Galatasaray Rize deplasmanında 2-0 yenilir.
Rizespor'un golleri Hakan Tecimer ve Abdullah Avcı'dan gelir.
Galatasaray 48 puanda kalır.

O hafta başbakan Turgut Özal Beşiktaş %99.9 şampiyon der.



Hafta içi Galatasaraylı taraftarlar Florya'yı basıp Derwall'i dövmeye kalkarlar.
Bir taraftar bidonla benzin getirip sahayı yakmaya çalışır.
Derwall ve ardından Mustafa Denizli istifa ederler.
Yöneticiler her ikisini zar zor geri dönmeye ikna ederler.









36. Haftaya girerken Beşiktaş'ın şampiyonluğu kaybetmesi için kalan 3 haftada 2 defa puan kaybetmesine herkes imkansız gözüyle bakmaktadır. Zira Beşiktaş'ın averajı Galatasaray'dan üstün olduğu için bu puan kayıplarından birinin mağlubiyet olması gerekmektedir...

Beşiktaş Malatya deplasmanına çıkar.
Galatasaray'ın Malatyalı oyunculara Doğan marka birer araba söz verdiği o maç...
Beşiktaş 1-0 yenilir.

Galatasaray sahasında Kocaelispor'u 2-1 yener.

Puanlar eşitlenir ama avantaj hala Beşiktaş'tadır.



37.Haftada lider Beşiktaş evinde Denizlispor ile oynayacaktır.
Galatasaray ise Antalya deplasmana gider.

Beşiktaş 59.dakikada Ali'nin golüyle 1-0 öne geçer.
Maçın 85.dakikasında Denizlispor bir frikik kazanır.
Denizlisporlu Erol Tolga topun başındaki oyuncuya gider ve "yeni çocuğum oldu, bana bırak ben kullanayım" der. Atışı Erol kullanır top ağlara gider ve maç 1-1 biter.
İnönü'de ölüm sessizliği vardır.
Beşiktaş 2 haftada 1 mağlubiyet 1 beraberlik almıştır !

Beşiktaş'ın puan kaybettiği haftada Galatasaray Antalya deplasmanında 3-1 kazanır ve Beşiktaş'ın 1 puan önüne geçer.

Taraftarın idmanı basma sırası Beşiktaş'a gelmiştir.
Beşiktaş'ta fatura teknik direktöre çıkar. Milutinoviç'in arabası tahrip edilir.





38. ve  son haftaya bir puan önde giren Galatasaray evinde Eskişehirspor'u 2-1 yener.
Prekazinin golünde Eskişehirspor kalecisi Zalad'ın topa uzanmadığı iddia edilir.
Beşiktaş deplasmanda Bursaspor'u 2-0 yener ama yetmez.
Galatasaray 14 yıl aradan sonra şampiyon olur.
3 hafta 2 defa puan kaybeden Beşiktaş ikincilikle yetinir.



3 hafta önce ölüm tehditleri alan Derwall kahramandır ve  omuzlardadır.
....
....
İnsanlar çabuk unuturlar.
Türk futbolunun yakın tarihi ders gibi sezonlarla doludur.

Belki bu hikayeyi bilmeyen, belki unutan vardır diye yazmak istedim.





En İyisini Ben Bilirim


"En iyisini ben bilirim" diyen kişi ya o konunun alimidir ya da öğrenmeye kapalı bir cahil. 

Konu futbol olursa alim ve cahil rahatlıkla aynı muameleyi görebilirler. Zira duygular ve ön yargılar her yoruma 1-0 önde başlarlar.
...
...

"Fenerbahçeli seyircinin veya taraftarın tepki göstermeye hakkı yok mu ? Tepkisinin nasıl nerede gösterecek?"  ve "Tepkinizi ıslıklayarak, küfür ederek göstermeyin" diyenler arasında kimin haklı olduğuna karar verebilecek bir jüri kurmak Diego için "seneye kalırsa çok faydalı olur" demek gibi iyimserlik ötesidir. 

Ancak elimizde klasik ama çoğu zaman işe yarayan bir model mevcuttur. Bu model kim haklı diye bakmayalım ne doğru diye bakalım der.

Mersin maçında sezonun tüm kupalarındaki ilk asistini yapan 8m bonservis ödenmiş Josef ve ikinci asistini yapan Robin Van Persie'nin bu performansları kabul edilebilir değildir. Diego'nun Galatasaray maçındaki futbol acizliği bir yana, iki yıldır tüm fırsatlara rağmen ortaya koyamadığı futbol becerisi ve aklı için hiç bir bahanesi olamaz... Okuyanların tam bu noktada "Eee, suçlu  kim peki ?" dediğini hissederek suçu oyuncu, hoca ve onları alanlar arasında üçe bölmeyi teklif ederim. İsteyen 90-5-5 diye isteyen 33-33-34 diye böler. 100-0-0 diye bölen varsa kim haklı, kim haksıza çok takılmış demektir...

Geçen yıl bu zamanlarda Emenike saç baş yoldururken ve "bu takıma sağlam bir golcü lazım" görüşü hakimken birisi çıkıp "Fernandao ve Robin Van Persie alınacak" dese camia içinde kaç kişi "fayda getirmez" diyebilirdi ? İşin talihsizlik ve yönetememek boyutunu da adil dağıtmak gerekir...

Robin Van Persie'nin penaltı golünden sonra Pereira ile, Sirkeci Garında askerden dönen adam ve nişanlısı sıcaklığında kucaklaşması Kasım ayında yaşansaydı belki her şey Fenerbahçe için daha güzel olurdu. Belki de bir kucaklaşmanın ötesinde hedef birlikteliğine ihtiyaç vardı...

Tüm taraftarların aynı fikirde olduğu tek gün şampiyon olunan gündür.
Herkes mutludur. O gün de bazısı sarhoş olur, bazısı dua eder, bazısı ağlar,bazısı sevinçten havaya silah atar... İnsanlık halleridir.

Şampiyonluk basit bir puan aritmetiğine bağlıdır. 
Rakibinden fazla puan toplarsın veya rakibin ile aynı puanı toplar ona averaj üstünlüğü sağlarsın. 

Peki bitmeyen bir ligde oyuncunuzu ıslıklamak, bu matematik veya yakın futbol tarihimiz içinde bilmediğiniz bir şeyler olduğu anlamına gelmez mi ? Tepkini göstermek haktır. Tepkini gösterirken "gerekirse  takım yenilsin, hiç umurumda değil" demek doğru mudur ? 

Geçen hafta Gizli İşsizler yazımda bitti sanılan ama bitmemiş ancak havlu atıldığı için biten bir sezondan bahsetmiştim. Yıllar sonra bu sezonu da o kategoriye mi sokarız, yoksa bir mucize diye mi yazarız bilmiyorum. 

"En iyisini ben bilirim" düşüncesi Fenerbahçe kulübüne başkanından, dün gece takımı ıslıklayan seyircisine zarar vermektedir. Fikirler değişmez değildir, bilgiler yenilenebilir ama Fenerbahçe'nin menfaati ve başarısı ancak Fenerbahçelilerin samimi sağduyusu ile oluşabilir.

 
En iyisini çocuklar bilir. Onlar hesapsız severler.

14 Nisan 2016 Perşembe

Gizli İşsizler

Galatasaray, en bağlı taraftarlarının bile hocalarının adını bir yere bakmadan yazamayacağı bir dönemden geçiyor. Elbette derbide Fenerbahçe'nin neden kazanamadığı konuşulacak.

Maç yerine bir hikaye anlatayım, gerçektir... 

1983-84 sezonunda Fenerbahçe-Trabzonspor-Galatasaray çekişmesi var. 

Ligin 26. haftasına 3 takım eşit puanda giriyorlar. Galatasaray Orduspor'a 3-0 yeniliyor.  İstanbul'da Fenerbahçe-Trabzonspor maçı var. Trabzonspor 89. dakikada bir gol atıp maçı 1-0 alıyor ve 2 puan öne geçiyor (o dönemde galibiyet 2 puan) Sahada 2 büyük yıldızı Selçuk ve İlyas'tan yoksun ruhsuz bir Fenerbahçe var. İslam Çupi sahadakiler için gizli işsiz demiş. Nefis tanımlama ! Fenerbahçe teknik direktörü Stankoviç "şampiyonluk şansımız bitmedi, geride kalan 8 maçı alırsak şampiyonuz" diyor ve ekliyor "ama önümüzdeki hafta bizimle aynı puanda olan Galatasaray ile oynuyoruz,o maçı almamız şart" 

Bir sonraki hafta Fenerbahçe -Galatasaray maçı 1-1 berabere bitiyor. Trabzonspor kazanıyor. Puan durumu Trabzon 41, Fenerbahçe 37, Galatasaray 37.

Uzatmayalım, Fenerbahçe beklendiği gibi lige havlu atıyor. Kalan 7 maçında sadece 1 galibiyet alabiliyor. Ligden düşen 3 takım da dahil 6 maçında berabere kalıyor. Trabzonspor mu ? 7 maçta 4 galibiyet 2 beraberlik 1 mağlubiyete rağmen şampiyon oluyor. 
...
...
Fenerbahçe ne tuhaf bir camiadır, öne geçer kaybeder, geride kalır yetişemez denir. Doğrudur da.

Nedeni için türlü cevaplar ararız. Tek bir cevabı olduğunu da düşünmüyorum. Yine de bildiğim bir cevap var. 1959 sonrası 19 şampiyonluğu olan Fenerbahçe'nin 20 defa da ikinci olduğunu kaç kişi bilir ? Bu sezon 19 veya 20 rakamı 1 tane daha artacak. 

Bu kadar çok ikincilik neden birinciliğe dönüşemiyor ? Her sezonun hikayesi ayrı elbette ama bu sezon için çok neden var. Ancak Fenerbahçe'nin ikincilik sayısının 9'a yükseldiği 1983-84 yılında İslam Çupi bir şifreyi vermiş: Gizli İşsizler ! Yani oynarmış ve ben ilave edeyim yönetirmiş gibi gördüklerimiz.

Fenerbahçe istesek de istemesek de ilk iki içinde daha çoook yer alacaktır.

Sistem Fenerbahçe hep ilk ikide olsun ister ama birincilik için türlü prangalar hazırlar. Fenerbahçe el değmemiş ligde, Play-off öncesi 12 puan silinecek senaryosunda, Otobüsü kurşunlandığında bu prangalar ile yarışır. Finish çizgisinde kaybeder.

Gizli işsizlerden kurtulmak o kadar kolay değil. Alırken bilemiyorsun. Ancak kariyere değil, iştaha yatırım yapılması halinde ikincilik sayısı daha az artacaktır. 

Bağımsız Not: Zeman-Sergen, Lorant-Ortega kaybet-kaybet ilişkisini Pereira-Caner da yaşamamayı diliyorum.






13 Nisan 2016 Çarşamba

Sarı Gölge

Dolmuşta, piknikte, spor salonunda, iş yerinde, okulda, metroda, internette, dost sohbetlerinde en çok yapılan yorum şuydu : "Vesely olsa kesin yeneriz derdim ama ... " 

Fenerbahçe güçlü rakibini Vesely olmadan yenerken, onun yokluğunda pota altında elini kolunu sallayarak dolanır denen Ayon 4.periyotun bitimine 2.42 kalana kadar sayı atamadı. Çünkü Fenerbahçe'de her oyuncu Vesely görevi gördü.

Skorun yakınlığı maçı izlememiş olanları aldatmasın. Maç boyu Fenerbahçe maçı üstün götürdü ve Real Madrid'e "maçı alırım" diye düşünme şansı vermedi. Ayrıca 4 hatta 5 kısa oynadığı dakikalar olsa da rakibe rebound üstünlüğünü de vermedi. Rahat şut imkanı vermedi. Tahriklerine tepki vermedi.

Sloukas 4 sezon önce Galatasaray -Olimpiakos maçının son saniye üçlüğünü atıp Fenerbahçelilerin gönül radarına girmişti...  Uzun bir sakatlıktan "maşallah" bomba gibi döndü ve dün geceki basketbol  resitaliyle gönüllerde çok sağlam bir yer edindi. Ancak bir noktayı atlamayalım hem Antic hem Sloukas sakatlanıp "acaba Fenerbahçe transfer yapacak mı, yapmalı mı ?" tartışması olduğunda Obradovic hiç oralı olmadı. Oyuncularına güvendi ve dün gece bu iki oyuncu da hocalarını mahcup etmedi...

İyi bir solak guardı olan takım her kilidi açar- Aztekler  
Dün gece Fenerbahçe'de sorumluluktan kaçan oyuncu olmadı.O kategoride ilk sırada sayılacak Kalinic sezonun en kendine güvenen maçlarından birini oynadı. Geçen yıldan farklı olarak bu yıl Fenerbahçe'de hücum üretimi eşit bölünüyor. Datome'yi durdurursan Dixon, onu durdurursan Udoh, o sıkışırsa Antic, o sokamazsa Melih, son saniyeye kalırsa Bogdanovic diye liste uzayıp gidiyor.

Adam değişerek savunma konusunda altyapılarda gösterilecek bir video hazırlansa dünkü maçtan çok pozisyon çıkardı. Hepsine ve Obradovic'e helal olsun.

İlk maçı Fenerbahçe kaybetseydi seri biterdi. 
Fenerbahçe bu maçı kazanarak son maça kadar iddialı olduğunu gösterdi. 
Ancak Real Madrid sportmenlik dışı ve teknik  faul alması muhtemel 12 kişilik bir kadrodan oluşuyor. Asla pes etmeyeceklerdir. "Çok motive bir Real Madrid vardı. Çok asılan bir Real Madrid vardı. Pablo Laso da enteresan bir şekilde fazla istekliydi" diyecek değiliz (gülücük işareti)  

Maçtaki Fenerbahçe taraftarına gelince, sahada varını yoğunu ortaya koyan takımın adeta sarı bir gölgesi gibiydiler. 


10 Nisan 2016 Pazar

İkram

Her sezonunun kendi hikayesi vardır. Fenerbahçe'nin 2005-06 sezonunda topladığı 81 puan şampiyonluğa yetmezken sadece 1 sezon sonra 64. puanı ile şampiyonluğu garantilemişti... Lig penceresinden bakarsak birincisine ralli ikincisine ikram veya kısır sezon diyebiliriz. Ancak asıl ikram sezonlar 1995-96, 2008-09 ve 2009-10'du.

Yine bir ikram sezonu içindeyiz. Geçen hafta yazmıştım, lig bitimine kadar Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin puan kaybının sürpriz olmayacağı beşer maçları var diye. Fenerbahçe dün gece bir tanesini kullandı.

İkram sezonlarının başrol oyuncusu olarak bilinen Şenol Güneş'in tahtı sallantıda, bir Portekizli oraya göz dikmiş durumda !

Dün geceki maça Konyaspor elle oynama ile olgunlaşan ve ofsayt ile devam eden bir golle başladı. Konya gibi defansta çok sağlam kalan bir takıma böyle başlamak kadar sıkıntı verici bir şey olabilir mi ? Cüneyt Çakır bunun yeterli olmayacağını düşünmüş olmalı Perira'yı tribüne yollayıp Fenerbahçe'ye bir avantaj daha vermek istemedi. Bir hoca sezonda iki defa oyundan atılıyorsa ve üçüncüyü deniyorsa o camia ona nasıl güvenebilir ? 

Ofsayttan çıkmayan, çizgiye kaçan tek santrafor Fernandao çözülemeyen Robin V.Persie krizlerinin izlerini taşıyordu. Emekliği için gün ve yaşı tamamlamış Mehmet Topuz'u bile aratan Diego- Josef ikilisi ile üretkenlik zordu ama Volkan Şen ile Fenerbahçe kilidi açtı ve beraberlik golünü buldu. Tribünlerin de elektriğini üzerine alan Volkan top ayağına her gelişinde pozisyon üretmek için sorumluluk aldı. O dakikalarda maçı televizyondan izleyen Şenol Güneş'e 'Fenerbahçe'den kimi çıkarırsanız maç sıkıntıya girer ?' diye sorsak Volkan derdi ve Vitor hoca da meslektaşıyla aynı fikirdeydi...

İlginçtir dün gece maçtaki her oyuncu değişikliği Fenerbahçe'yi bir seviye aşağıya çekti ve Konyaspor'un güzel golü fişi çekti. Elbette mağlubiyetin tüm sorumluluğunu hocaya yıkıp sahadaki futbolcuları unutmak olmaz. Şampiyonluk inancı adına sahici bir çaba göstermekten çok uzaktaydılar.

Maç bitiminde Ligtv'de Fenerbahçe şampiyon yapmış iki hoca vardı ve biri galibiyetini diğeri de maçı futboldan bahsederek anlatırken onlardan sonra sahne alan Vitor Pereira şanssızlıktan bahsediyordu.

Fenerbahçe için Galatasaray galibiyetleri bazen bir kaçış bazense bir çıkış olur. 

Asıl soru İkram sezonunda kim daha bonkör davranacak ? 

Fenerbahçe gibi nefret yaratacak bir büyüklüğe sahipsen sahada çok güçlü olmak zorundasın. (*)

(*)söz değerli arkadaşım Tansev Karayağız'a aittir




4 Nisan 2016 Pazartesi

Limitleri Zorlamak

Nisan güneşi Maraton tribüne vurmaya başlamış...Ne güzel görüntüdür. Şampiyonluk stresi dolu maçları akla getirir.

Tek tip forma ve kaşkol giymiş Osmanlıspor seyircisi deplasman takım tribününü bu yıl ilk kez doldurmuş, hatta maç başında Fenerbahçe tribünleri ile Vatan San Canım Feda diye tezahürat yapıyorlar... İlk 11 açıklanıyor, Fenerbahçe gol vuruşu olan tek adam ile sahaya çıkıyor.

Osmanlıspor çok koşan dirençli bir takım. Mustafa Reşit Akçay'ın Kadıköy'de farklı takımlarla beraberlik ve mağlubiyeti var. 

Fenerbahçe maçın başında Robin V.Persie ile golü bulsa senaryo farklı olacak. Ozan ilk defa iç sahada bu kadar sorumluluk ve aferin alıyor. Volkan topu ileri taşımak konusunda elinden geleni yapıyor. Ancak Fenerbahçe futbol estetiğinden uzak, durağan bir oyun oynuyor. Kötü oynuyor demek haksızlık olur ama renksiz,tatsız tuzsuz bir oyun var ortada. Üretkenlik, gol vuruşu yok. İlk yarı, bu sezonun heba edilen ilk yarılar klasörüne giriyor.

İkinci yarı Diego oyuna giriyor. Tarih 2014-15 ve 2015-16 sezonlarının Diego yüzünden kaybedildiğini yazabilir. Alex sonrası 10 numaralı formayı giyen bir Brezilyalı'dan beklenen ne varsa Diego'da onlar yok. Diego'yu Alex ile kıyas yapmak da hata, Christian Baroni ile yapmalı ama o da Diego'dan 10 gömlek iyi oyuncuydu... Fenerbahçe'nin orta sahasında inisiyatif alıp yaratıcı işler yapan oyuncu zaten yok. Pasların çoğu bir genel kurulda görüş ve temenniler bölümünde laf olsun diye söz almış abiler tadında. 

Takım, geçen yıl gol vuruşu olan 4 forvet + Emre'den, bu yıl gol vuruşu olan 3 forvete düşmüş . Ayağına top gelince ayağa kalkılan adam sayısı zaten azalmış ve dahası Fenerbahçe'de güvenilen dağlar kar kaplı. V.Persie bezgin ve beklenen patlamayı yapacak beden dilinde değil. Yıllarca bir disiplin abidesi M.United'da oynamış Nani bildiklerini unutmuş, plaj futbolunda bile "gerek yok" denebilecek varyeteleri deniyor. İşin kötüsü bu iki oyuncu başta olmak üzere takımda limitleri zorlayarak oynayan tek yabancı Kjaer ! Maç boyunca kaleye atılan şutlar var ama Osmanlıspor kalecisinin uçarak kurtardığı pozisyon yok.

İkinci yarının başında statta net anlayamadığımız ama görüntülere bakınca penaltı dediğimiz pozisyon verilse, Nani'nin kulağına fısıldadıktan sonra Kjaer gidip o golü atsa yazdıklarımız farklı olur muydu ? Olmazdı. Hatta Osmanlıspor Volkan'ın ikramını son dakikalarda geri çevirmese de değişmezdi. Fenerbahçe kendi sahasında bile ağırlığını rakibe kabul ettirebilen bir oyun oynayamıyor !

Ligin bitimine kadar Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın puan kaybının sürpriz sayılmayacağı beşer maçları var.

Ligde arkadan gelen takımın üstüne düşen, önündekinden bağımsız düşünebilmek ve her maçı kazanmak. 2005-06'ın Galatasaray'ı, 2009-10'da  Bursaspor'u gibi bazen bu yeterli olur. Bazen de 2010-11'in Trabzonspor'u gibi yetersiz de kalabilir. 

Formülü basit: Limitleri zorlamak.

Bu sezon buradan çevrilmez diyorsanız, zaten haklı çıkarsınız. 
Bu sezon buradan çevrilebilir diyorsanız belki haklı çıkarsınız.
Çevrilebileceğini düşünenlerdenim.