29 Aralık 2014 Pazartesi

Verimli bir seneydi

2002 yılının Eylül ayında amcam benim için yeni bir cephe açtı :

İyi güzel de senede kaç kitap okuyorsun ?  Bunu not alsana. Hatta kaç sayfa okuduğunu da ay ay yaz, hızını gör...

Kayıt tutmaya başladım.

Çocukluk yıllarımda Baskan, Milliyet, Koza ve Armağan yayınlarının kitaplarını büyük bir iştahla okurdum. Gizli Yediler, Afacan beşler serisi en favorilerimdi. Ortaokul yıllarımda kütüphanemde yer açabilmek için onları satmam en affetmediğim hatamdır...

Babamın evde bir odayı kütüphane ve çalışma odası olarak kullanması büyük bir şanstı. Çok küçük yaşta babamın kütüphanesindeki tarih ve siyaset üzerine kitapları okumaya başladım. Haliyle çok az şeyi kavrar bol bol soru sorardım. Okuldaysa edebiyat dersleri de diğer dersler gibi hiç ilgimi çekmezdi. Bir tek Sait Faik kitaplarını zevk alarak okuduğumu hatırlıyorum. Lise son sınıfta aşk acısıyla şiir okurken ve tuhaf şekilde keyif alırken Ümit Yaşar Oğuzcan'ı okudum ve diğer tüm şiir kitaplarını bir köşeye attım. Kim söylemişti hatırlamıyorum ama ya şiir seversin ya Ümit Yaşar Oğuzcan sözünü çok sevmiştim.

Üniversite yıllarında üniversite kütüphanesi en sevdiğim mekanlardan biriydi. Genellikle pazarlama ve reklam üzerine kitapları tercih ederdim. Bir de dergi arşivinde vakit geçirir yabancı dergileri ilanlarına kadar okurdum. Sanırım 3.sınıftayken kütüphanede bir gazete arşivi açıldı ve ben günlerimi  Fenerbahçe maçlarını bulup anı tazeleyerek geçirirdim.

Siyaset ve tarihin yanında Orhan Pamuk, Truman Capote, Yaşar Kemal, Füruzan okuyarak edebiyat okumaya başladım. Ankara Kızılay'daki kitapçılarda bilhassa Dost Kitabevi'nde kitap karıştırmak zamanı durdururdu.

Ancak İstanbul'a taşınınca ve Beyoğlu'ndaki kitapçıları görünce hayatım değişti. Her gece yatmadan kitap okurken, artık başka zamanlarda da okumaya başladım.

2002 yılındaki o ana gelene kadar ne okudum, ne kadar okudum tahmin edemiyorum.

Ne zaman kayıt tutmaya başladım, kendimle de bir yarışa girdim. Daha çok okumak için her fırsatı değerlendirdim. Gerginliğimin Ergin Ataman boyutlarında olduğu uçak yolculukları hariç her yolculuk (İstanbul içi vapur, deniz otobüsü, tramvay dahil ) benim için bir fırsat oldu. Bir tek tren yolculuklarında çevremi seyretmekten zevk aldığım için vaktimin ancak yarısını ayırdım.

Her tatil benim için kaleciyle karşıya kalmış gibi bir durum oluşturdu. Güneşin altında yatmak yerine otel lobileri, gölge ağaç dipleri, hatta klimalı odalar benim için skora gidilecek noktalar oldu... Deniz kenarında kitap okurken sayfaları ıslatmamaya dikkat ettim.

İstanbul içinde çok sık toplantılara gittiğim ( bugüne kadar hiç geç kalmadım ) dönemlerde çantamda hafif bir okuma kitabı oldu. "Erkan beyin toplantısı devam ediyor, Füsun Hanım dışarıdalar az sonra giriş yapacaklar " gibi sekretersel sözler bittikten 30 saniye sonra kitabımı açtım.

Sahaflardan, gittigidiyor ve nadirkitap'tan çok kitap aldım. Kitaba para harcarken ölçüyü zaman zaman kaçırdım. Özellikle futbol arşivim için olan dergi ve kitaplarda...

2002 yılından sonra bitirdiğim her kitabı ve sayfa sayısını not ettim. Her ay bir önceki senedeki aynı ayı geçmeye çalıştım. Bir ayın son günü 400 sayfalık bir kitabın 300 sayfasını bitirmiş olsam da onu o aya yazmadım ( tam bu noktada benimle benzer bir şekilde okuduklarını detaylı not alan Alper Almelek ile Büyükada'daki sohbetlerimde onun da benzer bir yöntem izlediğini öğrendim, beraber bu kuralımıza güldük ) Yarıda bıraktığım kitapları listeye adet veya sayfa sayısı olarak almadım.

Bir süre sonra okuduğum kitaplara 10 üzerinden oy vermeye başladım. Oy verirken, sanki bir gün eve bir müfettiş gelip "nasıl olur da Zülfü Livaneli'nin falanca kitabı ile Nick Hornby'nin filancası aynı oyu aldı, açıklayınız" diyecekmiş gibi dikkat ettim. 2008 yılında her kitap için bir cümle yazmaya, geçen yıldan beri de bazıları üzerine bir kaç paragraf yazmaya başladım.

Kitap tavsiyesi aldığım kişileri, tavsiye ettikleri ile birlikte not aldım. Kime güvenip kime güvenemeyeceğime böyle karar verdim. Tarzlar çok farklı olabiliyor.

Geçen yıl 31 Aralık günü biterken rekorum olan 2003'deki kitap sayısı rakamımı yakaladım ancak sayfa sayımın 400 yaprak gerisinde kaldım...

Bu yıl takvim bitmeden hem sayfa hem kitap adedi rekorumu kırdım ! Önümüzdeki sene rekoru kırmak daha zorlu olacak.

Hayır, kaç sayfa veya adet okuduğuma dair rakam söylemeyeceğim. Ancak bazı tavsiyelerde de bulunacağım.

Bu yıl tanıştığım Anne Tyler'dan çok çok etkilendim. 3 Kitabını okudum. Türkçe yayınlanmış 1 kitabı daha varmış sipariş listemde.

Geçen yıl Trevanian'ı okuduğumda çok geç kaldığım için üzülmüştüm. Bu yıl külliyatını temizledim.

Füruzan ve Nazlı Eray konusunu belki uzun yazarım (itiraf edeyim Nazlı Eray ile de geç tanışmışım ) Füruzan'ı yeniden okumak güzeldi.

Orhan Bahtiyar, Nicholas Shakespeare, John Verdon bu yıl tanışıp çok beğendiklerimden.

İlk defa Elif Şafak (Bit Palas) okudum, berbat bulacağımı düşünmüştüm, beğendim. Murakami kitaplarından daha iyi performans bekliyordum. Glenn Meade, Son Tanık'ı ilk kitabı olarak yazmış olsaydı nefis derdim ama başyapıtlarının yanında sönük kaldı.

Bu yılın ilk 6'sına geçmeden önce sene içinde çok etkilendiğim diğer kitapları da yazmak isterim.

Aile Çay Bahçesi- Yekta Kopan, Havaalanında Bir Hafta-Alain de Botton, Beyoğlunda Gezersin-Nazlı Eray, Geyikli Park-Sunay Akın, Gözlerini sımsıkı kapat-John Verdon, Denizin Hikayesi- Dilek Neşe Açıker, Elohim'in Çocukları-Orhan Bahtiyar, Liderliğe İnanmak -Mehmet Özel Yıldırım, Boşuna Bir Hayat -Anne Tyler , Amatör Evlilik -Anne Tyler, Papazın Kızı-George Orwell

Şeref listesine gelince:

6
5
4
3

2

1
2014'de hayatıma giren kitaplara, kitap tavsiyelerinde bulunanlara, hediye kitap getirenlere, Kuru Kahveci Mehmet Efendi ve Starbucks'a teşekkür ederim.

28 Aralık 2014 Pazar

Golü de mi Mehmet Topal Atsın ?

İstanbul'un soğuk günlerinden biri.

Stadyuma uzak bir evde maça gitmek için yarım saattir dil döken bir çocuğun annesi sonunda pes edip "ne haliniz varsa görün ama yarın bana hastayım diye gelmeyin" derken kullandığı çoğul şahıs dikkatlerden kaçmıyor , çocuk dil dökerken sessiz kalan baba da bu serzenişten nasibini alıyordu...

Fenerbahçe Mersin İdman Yurdu maçında okul açık açıkta bırakılırsa tribünler bu ıssız sezonun en dolu günlerinden birini yaşadı.Sarı Kanaryalar da  futbol adına süreksiz ama iyi işler yapınca tribünler ilk defa oyuna dahil olmanın keyfini çıkardılar.

Fenerbahçe adına son 4 haftada yenen 1 gol bu kısır sezonun en önemli kazançlarından biri olarak not edilmeli.  

Forvete Sow'u diken Fenerbahçe maç boyu uzun toplarla rakibin arkasına sarkmayı denedi. Kuyt Servet'e bir çok pozisyonda üstünlük sağlarken Sow cömertlikte sınır tanımadı. Bu yazıda rahatlıkla Moussa Sow'un Fenerbahçe'nin 59 sonrasında lig maçlarında 4 gol atan 8. oyuncu olduğunu yazabilirdik...

Gökhan Gönül ,İstanbul-Konya arasının 3,5 saate indiren hızlı trene meydan okuyup , Mersin İY'nun solunda gitti geldi. Caner ise en güzel slalom gollerden birini atabilmek için iki defa girişimde bulunup ,diğer kanattaki meslektaşına  "gidip-gelme" konusunda destek verdi.

Orta sahada Emre ve Raul çalışkanlık ve verimlilik konusunda pekiyi aldılar. O eski halimden eser yok şimdi sinyali veren Alves kesici olarak lazer bıçak, futbol aklı olarak da Brezilyalı gibi hareket ettiği nadir maçlarından birini çıkarttı. Devam ederse, nadir lafını çıkartır, yine lafını ekleriz. Egemen içinse Allah nazardan korusun diyerek bir şey yazmayalım.

Alper Potuk ilkokul öğretmeninin  "oğlum hep dikine gidilmez " sözünü unutmamış .Maç içinde yan pasları iyi kullandı ,ara sıra da dikine gitti,her gidişinde tehlike yarattı. Yine ilkokul öğretmeninin söylediği "Evladım ,başladığın işi bitir" sözünü de dinleyip son vuruşlarda ilerlemek için bir adım atarsa Fenerbahçe iki adım atar !

Fenerbahçe adına sıkıntı ,hem de büyümeye aday sıkıntı , penaltı atma konusundaki kavga ve İsmail Kartal 'ın tek ıslıkla çözmesi gereken sorunun  Volkan'ın deparıyla çözüme kavuşması oldu.

Diego Ribas sorunsalına gelince,penaltı kaçar dert değil (Kezman'ın kaçırdığı hala uykuları kaçır o ayrı) ancak Diego güçsüz ! Güçsüz ve  dripling hızı, memleketin herhangi bir takımına karşı (Bayburt,Mersin vs) hala adam geçmeye yeterli değil.
Sarı-Lacivert saat dikkatlerden kaçmıyor.
Efsane çizgi film Dora'daki gibi "Run Diego Run (koş Diego koş)" komutuna uyuyor ama bu koşular yeterli olmuyor. Ümitsiz olmamak ama bu sezon için ona bel bağlamamak gerek. Kontratı uzun , sabretmek gerek .

Finali Mehmet Topal ile yapalım. Dün gece boş alanların tamamını TOKİ'den hızlı kapattı. Rakip atakları bazen tatlılıkla bazen futbol içi sertlikle kesti.Pas dağıtımında adil , pas almakta iştahlıydı. Fenerbahçe'nin, "en temiz olandan daha temiziz" ilkesinden yola çıkıp "en hızlı olandan daha hızlı" oldu. Bu kadar iş yaptıktan sonra "golü de o mu atsın ?"  diye yazmamıza da izin vermedi.

An itibariyle ülkenin en örnek sporcularından ve Fenerbahçe'nin son yıllardaki en verimli transferlerinden biri olması sebebiyle medyada beyaztv şaklabanlıkları kadar yer bulamıyor...
Mersin seyir zevki olarak fazla bir şey sunamazken , Saracoğlu'nda çokça başvurulan futbol çirkefliklerine hiç düşmeyerek alkış aldı. Tribünlerdeki bir avuç Mersin seyircisiyse" İstanbul'da bu kadar çok Tantunici var.Her birinden 1 kişi katılsa tribün dolardı.Acaba bu Tantuniciler gerçek değil mi ?" şüphesini akla getirdi...

Fenerbahçe liderliği geçici olarak alırken bunun kalıcı olup olmayacağını zaman gösterecek.

Dün gece annesinin "ne haliniz varsa görün" dediği çocuklar bugün ıhlamur içecek ,antibiyotiğe devam edecek. Demir gibi pazartesi sabahı okula hazır olacaklar...

25 Aralık 2014 Perşembe

Buzzer Beater

Bayrampaşa Spor Salonuna gidecekseniz ve yolu bilmiyorsanız navigasyonunuzdaki Ece isimli bayana güvenmemek gerek. Zira sizi tek yön olan bir caddeye sokmak için ısrar edecektir. 360 derecelik bir dönüşle aynı yere geldiğinizde ve ısrarlı Ece'yi dinlemeyip salonun yolunu bulduğunuzda günlerden Perşembe ise İspark otoparkını da girmemeniz gerekir. Zira o günlerde semt pazarı orada kurulmaktadır. Hatalı bir tercih ile belki yer bulurum diye girerseniz ellerinde pazar arabalı teyzelerin arasında kalmanız kaçınılmazdır. Geri çıkma çabanızda kornaya dokunursanız, " az bekle" diyecek bir grup teyze ve amca ile karşılaşacaksınız. Teyzelerden biri tam önünüzde duracak, kemer tezgahından aldığı kemeri oğlunun belinde deneyecek ve siz de bekleyeceksiniz. Kemerin oğlanın bedenine uymasıyla gergin bekleyiş bitecek, teyze yana çekilecek ve siz geri geri pazar alanını terk edeceksiniz. Ece'nin "hedefe varıldı" demesine dinlemeden 50 metre daha  gidince sağdaki otopark'a  gönül rahatlığıyla girebilirsiniz. İşte Bayrampaşa Salonundasınız !

Maçın başlamasına 15 dakika kala tribünlerin sağındaki Efe Büfe'nin sahibi hanım tribüne gelip 10 dakika sonra büfemiz kapanıyor son uyarısını yapıyor. Büfe kapanıyor, takımlar hazır. Hava atışı yapılacak ama bir sorun var hakemlerden biri gelmemiş...Fırsattan istifade takımlara bakalım.Yıldırım Bosnaspor ve Bakırköyspor yıldız bayan takımları ısınıyorlar. Ev sahibi Yıldırım Bosnaspor kadrosunu yaşça küçüklerle tamamlamış, rotasyonları 7 kişi gibi duruyor. Bakırköyspor ebat ve rotasyon olarak ağır basıyor, ilaveten bir kaç idmanlarını da izleme şansım oldu. 3-4 çok yetenekli oyuncuya sahipler.



Hakem alkışlarla geliyor, maç başlıyor .

Bakırköyspor topları disiplinli kullanıp, setleri oynarken,Yıldırım Bosna 1-2 pas sonrasında  ısrarla şut kullanıyor. Şutlar ilk periyotta felaket gidiyor, Hickman'ın formsuz hali gibi...

Bakırköyspor'un (maalesef oyuncuların isimlerini bilemediğimden numaralar ile konuşacağım ) idmanlarında beğendiğim oyuncuları kaliteleri ile doğru orantılı iş yapmaktan uzaklar. Tabii bir yıldız takım maçı seyretmenin bilinci ile top kayıpları, yanlış tercihlere hiç takılmıyorum. Ancak boş atışların kaçmasının Bakırköyspor'da moralleri bozduğunu oyuncuların vücut dilinden anlayabiliyorum.

Bakırköyspor'da 8 numaralı oyuncu için ilk notumu düşeyim. 4-5 pozisyonunda 500 maça çıkmış gibi rahat ve akıllı oynuyor. Bu oyuncunun ritmini düşürmeden 40 dakikada sahada kaldığını da belirteyim. 8 ve 11 numaralı oyuncularının  (11'de devamlılık sorununa rağmen gözü pek ve kaliteli bir oyuncu) pota altındaki etkili oyunu ile, ilk iki periyotta skordan bağımsız oyun Bakırköy'un kontrolünde gidiyor. Yıldırım Bosnaspor'un forma numaralı mavi üzerine soluk kırmızı yazıldığı için okumak zor ama çok iyi oynayarak numarasını zorla okutan bir 11 numaraları var. Yıldırım Bosna devamlı dışarıdan şut deniyor ve 2 periyot biterken sokmaya da başlıyor. Devre 21-24 Bakırköyspor üstünlüğünde.

Arada veliler sigara içmeye dışarı çıkıyorlar. Sahada ısınan çocuklara abiler, babalar, anneler taktik veriyorlar (her velinin içinde saklı bir Obradoviç, Tanjeviç, İvkoviç vardır...)

Yıldırım Bosnalı bir oyuncuya babası/amcası "kızım içeri girsene" diyor, "dizimi hissetmiyorum" diye cevap geliyor. Kızcağızın dizinde siyah bir dizlik var. Bakırköysporlu bir veli hakeme "hocam faulleri vermiyorsun" derken Yıldırım Bosnalı bir anne yüzünü itiraz sahibi veliye döndürüp "asıl haftalardır bizi perişan ettiler " diyor.

Velilerin atışmaları altyapı maçlarının vazgeçilmezleri! Bir kaç hafta önce bir maçtaki diyalog kulaklarımda
"Attırma oğlum kaldır kollarını, o korkar atamaz ..."
"Beyefendi o korkar dediğiniz benim oğlum, çocuklar keyif almaya çıkıyorlar, illa maç kazanmaya değil ! Sakin olun !"

İkinci yarıda Yıldırım Bosna şut atmaya ve sokmaya devam ediyor. Çalıştıkları ve koçun bunu istediği çok belli .Oyuncular çembere değmeyen bir atıştan sonra bile şuta devam ediyorlar. Bunun yanında çok isabetli faul atıyorlar. Bakırköyspor maç başında ısınırken Jasikevicius yüzdesiyle faul atarken maç içinde Ömer Aşık'ın kötü günü gibiler! Maça damga vuran oyuncu Bakırköyspor'un, 4 numaralı solak guardı oluyor. Maç başında yer doldursun diye takıma alındı sandığım yaş ve boyca küçük oyuncu büyük işleri yapıyor ve takım onun sayesinde maça asılıyor !

İdmanlarda seyredip stilini çok beğendiğim Bakırköyspor'un 12 numarasıysa kaçırdıkça kaçırıyor. Bir pozisyonda hakemin -bence hatalı- geri pas kararında başrol oyuncusu olduğundan omuzları da düşüyor.

Maçın kırılma anlarından birinde, Yıldırım Bosna'nın başarılı 11 .numaralı oyuncusu 5.faulünü alma pahasına Bakırköyspor'un 12 numarasını boş turnikede durduruyor. Bakırköy'ün faulleri kaçırma alışkanlığı devam ediyor. 11 Numara yoksa biz buradayız diyen Yıldırım Bosnalılar da yeni kahramanlar ortaya çıkıyor (ah o silik numaralar)

Son periyot son bölümlerde Yıldırım Bosna maçta öne geçiyor, ritmi eline alıyor ve  tam saha prese başlıyor. Bakırköyspor çift guarda ( 4 ve 10 numaralar ve ikisi de hızlı oyuncular) dönüyor ama iki hücum arka arkaya top kaybı yapıyorlar. Acı olan top kaybını yapanlar guardlar değil... Yeşil siyahlılar daha iyi bir takım, oyuna giren yedekleri 16-01 ve 5 de katkı sağlıyorlar ama Yıldırım Bosna kopan maçta çok iyi geri dönüyor son bölümleri daha iyi oynuyor.



Maçın son 1,9 saniyesi Yıldırım Bosnaspor 1 sayı önde ve 2 faul kullanıyor.İlki kaçıyor, ikincide oyuncu atarken bence boyalı alana  erken giriyor, hakem basketi sayıp (ya kararı ben yanlış anladım, ya hakem hatalı karar verdi) topu pota altında Bakırköyspor'a veriyor. Skor 49-47. Tüm veliler ayakta .

İçimden bu şutu 12 numara kullanır ve Bakırköyspor bu maçı alır diyorum. Top,onun yerine maç boyu iyi işler yapan 14 numaraya geliyor. Kahraman olma fırsatı onda ve süre biterken topu orta sahadan fırlatıyor...

Sözü Micheal Jordan'a bırakma zamanı:



Özel Not: 

1) Buzzer Beater nedir kardeşim diyenlere:  Basketbol maçında süre dolarken isabet kaydedilen atışa denir. 

2)Fenerbahçe-Konyaspor maçını kaydetmiştim. Eve dönünce skorunu bilmeden seyrettim. Sonucunu bilmeden maç seyretmeye niyetlendiğinizde bir arkadaşınızdan gelen mesaj (misal: Abi bu Hicman'a az bile söylemişsin, Son topu sence niye Emir kullanmadı, İşte Fener son saniyede yener, Biraz ciddiyetle bu maçı alırlardı) veya maçı FBTV'den tekrar seyrediyorsanız "Fenerbahçe Ülker rahat bir galibiyet aldı" gibi bir alt yazı tüm büyüyü bozar. İletişime kapalı bir ortamda (Ece 'den hiç yardım almadan) eve gelip (geldiğimde maç bitmemişti ) sakince kaydımı seyrettim .Serhat Çetin için bol bol aferin dedim...

19 Aralık 2014 Cuma

Cuma Notları


Misafir kabul edilmeyen,misafirliğe gidilmeyen bir cuma gecesi.

Tecrübeli eşlerin,mutfakta kurabiye veya suyla çalışan roket yapsa eşinin umursamayacağını bildiği bir tatil(!) akşamı.

Ardı ardına iki Fenerbahçe maçı.

Rengarenk koltukların her daim bazı koltukların sökülüp sahaya atıldığı izlenimi veren Kayseri stadı.
Sahada bezgin bir Fenerbahçe,gol atmaya niyeti olmayı bir Erciyes ile temposu sıfır futbol maçı.
Emenike'nin ince işlerde ve saha görüşünde yine sınıfta kaldığı bir hücum hattı.
Sow'a verilmeyen penaltı,cılız Fenerbahçe atakları.
Egemen'in maşallah dedirten performansı

Bu maç böyle 0-0 biter WhatsApp mesajları.
Penaltı atılırken Ayetel Kürsi okuma alışkanlığı.
Fenerbahçe'nin kazandığı penaltılardan sonra kural icat etme alışkanlığı.
Topa arkası dönük adamın eline değen top penaltı olmaz kuralının doğuşu.


Maç boyu Emre'yi ıslıklayan tribünlerin gole isyanı.

3 Puanla biten 77.kanaldan 79.kanala geçerken çiş molası.

Bo McCaleb'i görünce eski sevgiliyi görmüş gibi kalp çarpıntısı.
Herkesten iki gömlek üstün bir Semih Erden fırtınası.
Kaya Peker'i 4 numarada seyrederken inen kataraktın Bjelica ile kalkması.
Berk oyuna girsin dileğinin tutması.
Rummeniggelerin, Robbenlerinin Bayern Munich'inin evine eli boş yollanması.
Top 16'da Hickman yerine bir guard alınırsa hayalleri.

Galibiyet gecelerinin tarifsiz güzelliği.
The Cure'den Friday I'm in love  dinlenmesi
Yine The Cure 'un Disintegration ile yatma vakti.
Artık önümüzdeki maçlara bakma zamanı.

16 Aralık 2014 Salı

Türkiye'nin Güzide Takımı

Kupa maçı öncesi Bayburt girişinde Fenerbahçe bu naif, sevgi dolu pankart karşılandı.


İçinde ölmek,öldürmek, yakmak,yok etmek olmayan bu pankart için bile Türkiye Kupası önemlidir...


Bayburt'ta "maç nedeniyle kapalıyız" diye yazıp maça gelen kaç kişi oldu bilinmez ama öğleden sonra sınıfa giren öğretmenler "apar topar karma eğitime son mu verildi ?" diye düşünmüş olmalılar çünkü erkek öğrencilerin %97'i tribünlere koşmuştu.



Bayburt'tan Egemen Gürsoy'un gönderdiği fotoğraf !
Fenerbahçe'nin ilk yarıda koruduğu (koruduğu lafın gelişi, Bayburt epey atak yaptı.Mert'in koruduğu demek daha doğru olacak...) kalenin sağ yanındaki eski araçlar ve itfaiyenin üzerindeki mini tribün dikkat çekiyordu.


Ayakta seyreden abiye selamlar
Bayburt'un ilk yarıda koruduğu kalenin arkasındaki ağaçlar da bir çok taraftarı çocukluk yıllarına götürmüştür...


İstanbul'un AVM'leri varsa Anadolu'nun kavakları var..
Okulun son günü forma, çanta, defter gelen öğrenciler misali futbolun her maçını ciddiye alan Webo tribünlerdeki taraftara "iş disiplini" konulu bir gösteriyi 2.dakikada sundu.

"Dur bakalım bizim gençler ne yapacak?" diye seyreden Fenerbahçeliler gençler için umutlandıkları kadar Diego için de endişe ettiler.


Serkan Tokat, Mert Günok'un daha önce 4 penaltı kurtardığını bildiğinden bu rakamı 6 yapmak istedi, Mert ancak bir tanesini değerlendirebildi.


Kazım Şeker ilk penaltıyı kaçırdıktan sonra Roberto Baggio gibi düşünüp görevden kaçmadı ikinci penaltıyı da kullanıp golü attı. Bayburt'ta yaz akşamlarında çay demlendikten sonra yıllarca konuşulacak konular arasına " o sezon Fenerbahçe maçında ilk penaltıyı kaçırmasak belki de galip gelecektik" cümlesini soktu.


Webo soğukkanlılıkla boş kaleye nasıl gol atılır konulu mini bir gösteri sundu ve devre 2-1 Fenerbahçe'nin galibiyeti ile bitti.


İkinci yarıda Serkan Tokat, Emre-Caner ve Alves'in yokluğunu hissetti, kırmızı kartını bir türlü kullanamadı.


Veda sezonunu oynadığını çok belli eden Mehmet Topuz Fenerbahçe deplasman taraftarının olduğu kaleye bir gol atıp skoru 3-1 yaptı. O kalenin yan tarafındaki jimnastik aletleri dikkatlerden kaçmadı.


Maç bitiminden Bayburt ambulans personeli uzun bir depar atıp kaleci Mert'i yakaladılar ve fotoğraf çektirdiler.


Maç sonunda, Bayburtspor'un 1993 doğumlu sağ beki Erçin Ilgaz (Allah yolunu açık etsin): "Türkiye'nin en büyük takımını buraya getirdik.Küçük bir şehre büyük bir atmosfer yaşattık." derken nüfusu az olan bir şehrin nasıl kocaman olabileceğini de gösteriyordu.

Türkiye'nin güzide takımı bu kupayı, tüm maddi ve fikstür hataların rağmen önemsemeli.

12 Aralık 2014 Cuma

Hakan Uçakta

Diyelim en yakın arkadaşınız Hakan tam da Fenerbahçe'nin Sivasspor ile oynadığı dakikalarda uçaktaydı (uzun bir yolculuktu) ve iner inmez sizi aradı "nasıl oynadık ?" Zor anlatılabilecek bir maç...Kötü desen haksızlık olur,çok iyi desen abartı olur.

Belki de Sivasspor'dan başlamak daha doğru olur. Bu defans anlayışı ile ligde gol yemeden bitirdikleri her maç mucize olur.

Fenerbahçe maça istekli ve tempolu başladı ve  bu,futbol doktorlarının da koyduğu kötü futbol teşhisinin de tedavisi anlamına geliyordu.

Zekeriya Alp'in salı toplantısına en değerli malzeme (Fenerbahçe lehine hatalı karar ) haftanın ilk golünde geldi, Bekir'e topu indiren Gökhan ofsayttaydı ! Bekir ısrar edip golü attı.

Türk futbolunda eli öpülecek adam
Neden kadro dışı kaldığı malum ama neden affedildiği anlaşılmaz Alves için bir yorum ile devam edelim. İkili mücadelelerde karta susamış hareketleriyle çok tehlikeli bir adam. Defanstan top çıkarırken en yakınındaki oyuncu yerine en uzaktakine top atma düşüncesi var ve bu hadise sürekli top kaybı ile bitiyor. Hücumda top hakimiyeti Mustafa Doğan'dan hallice... Peki bu adamın iyi yaptığı ne var denince "uzun boyu ile hava toplarına hakim" deniyor....O halde onun yarı fiyatına Zoriç oynasın,  iki işi birden götürür !

Yukarıdaki paragrafta adı geçen Alves ayağındaki topu uzağa vermek yerine bu yazıyı tekzip etmek amacıyla yakınındaki Caner'i seçti. Caner'in hatalı pasına "hatalı ileri çıkışların ülke tarihindeki 2.önemli ismi" Volkan hatalı çıktı ve Sivasspor,adı ilkokul yıllarında hocalarınca sınıf defterine de zor yazılan Chahechouhe ile durumu 1-1 yaptı.

Fenerbahçe maç içinde hücum hattını sürekli değiştirdi. Doğru bir karar ile Kuyt ortada başladı ,sonra sağa sola geçti. Böyle bir değişlik sonrasında, ülkenin en güçlü hattının kahramanları sahne aldı, Emenike soldan ortaladı ,sağdan Kuyt tek topla asist yaptı Sow dokundu ve Erol Evgin'in şarkısı başladı .

Devre bitmeden bir gol daha bulalım stressiz bir maç seyredelim diyenlere bir hizmet olarak Kuyt topa dokunurken Sivasspor savunması da bu hizmete yardımcı olup seyretti ve Fenerbahçe 3-1 ile soyunma odasına döndü.

"Aykut Hoca al şu gençleri oyuna" sözlerinin yıpratıcı olduğunu bilen Ersun ve İsmail hocalar kadroya genç isimleri almayıp bu stresi savıyorlar.Bu nedenle "skor 3-1 oldu ,ikinci yarıda alsın şu gençleri oyuna" diyen çıkmadı .

İkinci yarıda Emenike-Kuyt-Sow troykası yine sahneye çıktı , Sow bitirdi 4-1 oldu.
İki takımda gol veya goller kaçırmak için mücadele edip ve başarılı olunca başka da gol gelmedi.

Gökhan sezonun en istekli ve verimli maçlarından birini oynarken , ne kadar kıymetli olduğunu da hatırlatmış oldu.

Fenerbahçe lig tarihinde 4-1 kazandığı maç sayısını Samsun plakasına getirdi ,Sow gol adedinde Serhat Akın'ı geçip Nobre'ye yaklaştı, Kuyt gol sayısında Naci Erdem (1),Kemalettin Şentürk,Diego Lugano'yu yakaladı .

Sarı Kanaryalar geçici olarak liderlik koltuğuna oturdu.
Bu istekli oyun devam ederse geçici olan durumu kalıcıya çevirirler.
Hakan uçaktan inip sorduğunda böyle diyebilirsiniz.
________________________________________________________________________________
(1) Naci Erdem kim diye merak edenlere FBTV 'deki Zaman Tüneli programı : http://www.youtube.com/watch?v=AR3kc-uLl3o



Hala Fenerbahçe

Erdal Koşan'ın şutlarını  %89 isabetle çemberin önüne vurdurduğu günlerden beri Fenerbahçe taraftarı kabiliyet ışığını gördüğü her basketbolcusuna aşırı bağlanır. George Gilmore 3 faulü kaçırdığı günden beri de maç biterken kötü bir şey olacaksa mağdur olanın kendileri olacağına inanırlar.

Kendisine daha önce de Müzikte Frank Sinatra, Basketbolda Nemanja Bjelica diyerek övgü dizdiğimiz , ışığını gördüğümüz Nemanja Bjelica son topu kullanması istenecek oyunculardandır . Maç sonu röportajında "hoca başka bir şey çizdi, baktım boşluk var, vurdum gol oldu." şeklinde konuşup ve Obradoviç'i hafif terse yatırmış olsa da kendileri bu takımda "kaçırılacaksa sen kaçır" denen adamdır.

Bjelica'nın Belgrad'daki tüm akrabalarını getirip Fenerbahçe kulübünde görev vermek gerek. 

Maça gelirsek Sarı Kanaryalar, Barcelona karşına puan veya puanlar almaya geldiğini ilk dakikadan itibaren hissettirdi. Semih köprüden önce son çıkışı çok iyi değerlendiriyor ve bu maça da iyi başladı. Jan Vesely "NBA'den dönen adamlardan verim alınmıyor" klişesinin yıkılmasına vesile oluyor....Takım iyi olunca Hickman bile göze hoş gelebiliyor," aslında..." gibi cümleler kurdurtuyor... Son topta Nemanja 'ya o pası veren Samsunlu'yu da unutmamak gerek. O klasik 7 sayı-5 asists-5 rebound kadar katkı yaptığında takımın RAM ve MHZ'i artıyor...Çok zorluyor denmesine rağmen yine çok zorlaması istenen Goudelock "Maşallah" dedirtiyor. Bogdanovic hala sahne sırasını bekliyor...

İçine Slaughter kaçmış gibi oynayan Deshaun Thomas'a rağmen, Riboundlarda rakibinin gerisinde kalmasına rağmen Fenerbahçe "tarihin en kötü" Barcelona'sını yenerken maç boyu yaptığı doğrulardan ötürü umut verdi...Hatta yardımlaşma konusunda pekiyi aldı.

Hayat dersleri bölümünde bu hafta da 1 numara sorununa dikkat çekelim. Kenan ve Hickman ile Euroleague'de yola devam ve Lig finali düşünülüyorsa yelkeni yırtık yelkenli gemiyle Hint Okyanusu'nu  aşmak kadar zor bir maceraya yöneliniyor demektir. Hep eleştiri hep eleştiri biraz da fikir verin diyenlere, takviye olmayacaksa Emir -Bjelica ve Berk 1 numara oynasın fikrimi sunarım :)

Toparlayacak olursak : Hala Madrid, Hala Fenerbahçe, Helal Fenerbahçe !


7 Aralık 2014 Pazar

Açık Hesap

1975 yazı.

Fenerbahçe tarihinin belki de en mutlu günlerini yaşıyor. Pele'yi Pele yapan adam denen DİDİ 'nin antrenörlüğünde arka arkaya iki şampiyonluk gelmiş,üçüncü için en büyük aday Fenerbahçe !

Didi ile
3 sezonda 2 şampiyonluk, 2 Cumhurbaşkanlığı kupası, 1 Türkiye Kupası,1 Başbakanlık kupası.
Galatasaray'a karşı 18 maçta sadece 2 mağlubiyet !

Engin Verel ve Ömer Kaner gibi iki güçlü isim kadroya katılmış.

Fenerbahçe TSYD kupasında Trabzonspor'u 1-0, Galatasaray'ı 3-1, Beşiktaş'ı 2-0 yenip sezon öncesi kupayı alıyor.

Muzaffer'in jübilesinde Galatasaray'ı 4-3, Zafer Kupasında Beşiktaş'ı 4-0 yeniyor. Sanlı'nın jübilesinde de Beşiktaş'ı 1-0 yenmiş Fenerbahçe'nin karnesi yıldızlı pekiyi ! 6 Maç 6 galibiyet.

Fenerbahçe'yi hiç bir şey durduramaz diyenlerin hesaba katmadığı tek şey var : Fenerbahçe !

Lig'de sürpriz bir beraberlik ile başlayan Fenerbahçe sahasında Zonguldakspor ile 2-2 berabere kalıp bir sonraki hafta deplasmanda Bolsupor'u 1-0 yeniyor ve Türk futbol tarihini ortadan ikiye bölen maça sıra geliyor: Benfica-Fenerbahçe (1)

Fenerbahçe tarihi bir yenilgi alıp Benfica'ya 7-0 yeniliyor !
Kulüp karışıyor, muhalefet ve basın yeniçeriler gibi kelle istiyor ve tarihin en hatalı kararı alınıyor DİDİ'nin görevine son veriliyor.

Takımın başına Abdullah Gegiç geliyor .
3.haftada Fenerbahçeli futbolcular İnönü'de taraftarının önüne çıkıp, başlarını öne eğip özür diliyor.

"Başı önde bir suçlu gibi..."
Ligde Fenerbahçe Galatasaray'a 2 defa yeniliyor, kupadan eleniyor ve ilk defa şampiyon olan Trabzonspor'un arkasında 3 puan farkla ligi 2.bitiriyor.

3 Puan farkla ikincilik gelirken, ligde galibiyete 2 puan verildiğini unutmayarak şu bilgiyi de yazalım .Fenerbahçe ligde son 5 maçında 1 galibiyet, 3 beraberlik, 1 mağlubiyet alıyor ! Hem de Trabzonspor son 5 maçta 3 beraberlik almışken ! (2)

Lig bittiğinde 9 galibiyete rağmen sonuncu olan Balıkesirspor 2014'de geri dönene kadar 1.lige veda ediyor. Fenerbahçe'nin puan kayıplarından biri de  lige veda eden Balıkesirspor ile deplasmandaki 0-0 beraberlik....

Trabzonspor efsanesinin başlangıcında DİDİ'nin kovulması vardır desek itiraz eden çıkmaz...
...
...

2014 Kışı.
Fenerbahçe mutsuz .
Sevenlerinin bir bölümü "bu sene 3.bile olamayız" ruh haline girmişler ve umutsuzlar.

Sarı Kanaryalar, ligde Balıkesir'de ilk golünü atıp, ilk galibiyetini berbat bir futbol ile alıyor.
Raul'un attığı gol "bir savcının rüyası" kitabında yer alacak tuhaflıkta.
1 aydır ekilen kin tohumları bu kez da Balıkesir tribünlerinde çiçek(!) açmış, Emre ve Volkan nasiplerini alıyorlar.

Takımın futbolu, yağmurlu havada cuma akşamı köprü trafiğinden hallice.
İsmail Hoca futbolcularını koruyacağım diye söylemlerindeki hatalar zincirine eklemeler yapıyor.

Futbol aklına çok güvendiğim dostum Mehmet Çağırıcı "kötü futbolda hemfikiriz. Futbolu düzeltebiliriz , 3 puanı düzeltemeyiz" yazarak bu yazının zor bağlayacağım finalini adıma kurmuş...

Balıkesir galibiyeti ile Fenerbahçe'de bir açık hesap kapanıyor. "Balıkesir ile hesap olur mu ?" diyenler yazıyı baştan okumaya başlayabilirler.

_________________________________________________________________________________
(1) Türk futbolunu ortadan ikiye bölen o maç : 17 Eylül 1975 Benfica-Fenerbahçe http://fenerinbahcesi.blogspot.com.tr/2013/04/turk-futbolunu-ortadan-ikiye-bolen-o.html

(2) Trabzon'da Fenerbahçe'nin ,silahların gölgesinde 90 dakikada 1-0 kaybettiği maç ayrı bir yazı konusu olur ama bilgi olarak "unutmadık" diyerek not edelim.