8 Temmuz 2018 Pazar

Yıkılmayan Son Kale: Ankara, Aspava, Fenerbahçe...

Ankara'da yarım asırdır aynı mahallede aynı evdeyiz.
Çok değişti. Çok değişti ama yine de ilkokul yıllarımdaki apartmanların çoğu duruyor.

Bizim evi merkez alıp 2-3 km çaplı bir daire çizsek, çoğu apartmanı, sokağı ilkokul, orta, lisede beraber okuduğum arkadaşlarımın adıyla hatırlıyorum. Sinan'ın mahallesi, Selim'in evi, Güliz'in sokağı vs... O 2-3 kilometrelik dairenin içinde her bir apartmanı, arka ve ön bahçesini bilirim dersem iddialı olacak ama iddialıyım...

Maç yaptığımız, devrede kale değişimi şart olan, hafif yokuş aşağı  arsalar, uzun yıllardır kocaman apartmanlara altlık yapıyorlar. Bazı sokakların adı değişti, bizim sokağın hem adı değişti, hem caddeye terfi oldu !

Çocukluğumdaki dükkanların çoğu da börekçi, ev yemekleri, fatura ödeme merkezi, telefon kılıfçısı gibi ben ilkokuldayken var olmayan hizmetleri sunan yerlere dönüştü.

İstisnalar var. Konu da onlardan biriyle ilgili.

Meraklısına bahsettiğim yer A.Ayrancı.
Ankaralı olmayanlar için A.Ayrancı "Aşağı Ayrancı" demek :-)

Eskiden burada ayran satan dükkan varmış adı oradan geliyor dense de, Rumlara "ayrancı" dendiği, bir zamanlar buraların bağlık bahçelik olduğu, Rumların oturduğu ve adın oradan geldiği de söylenir. İkincisi daha akla yatkın...Neyse...

Güvenlik Caddesi ile Güven sokağın kesiştiği köşede kendimi bildim bileli, Ankara'da adına çokça rastlanan, tamamı "taklitlerimizden sakının" diyen kebapçılarından biri vardı: ASPAVA



Aspava'nın yanında bambaşka bir yazı hatta film konusu olabilecek UH-ER plak, onun yanında da Hülya Pastanesi...

UH-ER'in sahipleri bir baba oğuldu. Vitrine "Emel Sayın geldi" yazılan yıllar. İşin sahibi olan genç arkadaşa Foreigner-3 plağını ısmarlayabilirdiniz ve orijinal plağı getirirdi. Kaset doldurturken A yüzü son parçası için fikir de verirdi. Baba ise Foreigner'a yabancı ama Samime Sanay'ın son LP'ine hakimdi... 

Yanlarındaki Hülya Pastahanesi dondurması, pastalarıyla ailenizin yeriydi. 

Bir yaz akşamı "hadi dondurma yemeğe gidelim" denince gidilen, buzluktan çıkardığı metal kaplara koyduğu dondurmayı, bir kedi dilini üstüne saplayarak, ucu küt tatlı kaşığıyla getiren bir müesseseydi. Ama...

O "ama" ya geleceğiz.

Aspava'nın yan apartmanın altında Nil Bonmarşe, Arzum Manav ve Balıkçı, Güven kırtasiye (Copy Center olarak yaşamına ikinci kuşak ile devam ediyor !) ve bir fotoğraf stüdyosu vardı. Fotoğraf stüdyosunun vitrininde renkli bir gelin, bir kaç çocuk, bir kaç mezuniyet ve bir esmer kız fotoğrafı dururdu. Esmer kız bizim okuldandı ve çok beğenirdim, fotoğrafçının önünde oyalanırdım...Fotoğrafçı daha sonra başka bir yerde beyaz eşya bayisi oldu.

Hülya Pastahanesi için "ama" dedik ona dönelim...

Ankara'da Fenerbahçeli olmak zordur.

Senede bir maç izlersiniz.
O sene iki olmuş, Cumhurbaşkanlığında Trabzonspor ile oynuyoruz.
8 ile 16 yaş arasında, 8 senede 6  Trabzon şampiyonluğu gördüğümüz travmatik bir dönem... Bizim kuşağın Fenerbahçeliliğini hangi kelimelerle övsek azdır !

Cumhurbaşkanlığı Kupası Trabzon'a kaybedilmiş.
Kafamızda Fenerbahçe şapkaları, okula dönen Hababam Sınıfı misali mahalleye dönüyoruz.

Bir arkadaşımın abisi, "Hülya Pastanesine sakın bakmayın" dedi ama o öyle deyince baktık. Sahibinden komisine sırıtarak tek sıra dizilmişler, "ceçmiş olsin" dediler. 

Fenerbahçe'nin 83 şampiyonluğunda, az önce bir yan apartmanda diye bahsettiğim Arzum manavın girişimiyle dev bir Fenerbahçe bayrağı, caddeye sarkacak şekilde, iki apartmanın arasına ip gerilerek asıldı. O manavın içinde çerçevelenmiş bir Fenerbahçe posteri vardı. Her yıl posteri yenilerdi. Meyve konu olunca babam anneme "bizim manavdan alın" derdi... Güzel günlerdi...


Bu yazı için internette dolaşırken bulduğum bu fotoğraf güzel bir sürpriz oldu !
Fenerbahçe 1982-83
Dönelim Aspava Kebapçısına...

Harçlık alıp "fazla uzağa gitmeyin" tembihini aldığımız ilk dışarı çıkışlarımızda Aspava ilk durağımız olmuştu. Bazen  pazar günleri pişmesi için tepsiyle yemek götürür, beklerken birer lahmacun yerdik.

Evlere sipariş içinde ilk adresti. Her biri 1-2 ay çalışan çıraklar, kollarında sepet salana salana eve siparişi getirir, gecikirse babam balkona çıkar, sağa sola bakar, çırak olduğunu anladığı çocuğu tespit eder  "Pişşt oğlum burası burası" diye seslenirdi. Az önce dediğim gibi çıraklar çok değişirdi :)

Aspava'nın yemekleri her daim 10 üzerinden 7-7,5 oldu. 
6'ya düşmedi, 8'e çıkmadı...

Ramazan'da özel pide çıkarırdı, ona 10 tam puan veririm. 

Aspava'nın en büyük avantajı hiç değişmeyen adı ve hala ezberimdeki telefon numarası oldu: 428 24 21. Girişte sağ tarafta kasada duran, sahibi olduğunu tahmin ettiğim abi "buyuruun Aspava" diye o telefonu açardı. Bu arada telefonu jetonluydu. Bir telefon edebilir miyim dediğinizde parayı verip bir metal jeton alırdınız. Jeton sürgülü hazneye konur yana çekilir, trınk eder ve sanırım 3 dakika konuşurdunuz. 

Aspava'nın duvarında ve tepede bir güreşçi fotoğrafı vardı. Sanırım sahibinin babasıydı, niye sormadım veya sordum da unuttum mu bilemiyorum...Boğaz Köprüsü, Atatürk gibi diğer fotoğraflar duvarları süslerdi...Kaldırıma taşan küçük bahçesinde şırıl şırıl bir süs havuzu var mıydı orası başka bir kebapçı mıydı net hatırlamıyorum.

Bilgi olarak, Aspava'nın olduğu apartmanda Necmettin Erbakan otururdu. Kapıda sadece bir güvenlik dururdu, o kadar. 80 öncesi evin önünde gösteri oldu, silah atıldı, bomba kondu vs ama 1 güvenlik değişmedi. Erbakan'ın kızı benden bir yaş büyüktü ve bizim ilk okuldaydı... Siyasetçiler ile sokakta karşılaştığımız yıllar, şimdi tuhaf geliyor... 

Üniversite yıllarımızda bizim evde ders çalışırken pizza sipariş edelim dersek, tüm zamanların en iyi pizzacılarından "Tadım", kebap diyorsak ASPAVA ilk seçenekler olurdu. "Şimdi siparişinizi tekrar ediyorum, 3 kıymalı, 2 kaşarlı pide, 3 ayran 2 de kola. Kaşarlılara yumurta kıralım mı ?" 

Kağıda sarılı pideler 15 dakikaya kapıda, Linear Algebra kitabı yana çekilmiş, "örtüye gerek yok abi" repliği ve annemin sabah "oğlum pide mi yediniz yine ?" azarı...

Nick Hornby'nine efsane kitabı Fever Picth'ın (Futbol ateşi olarak Bağış Erten çevirmişti) şu bölümü okuduğumda aklıma elbette Fenerbahçe ve bizim Aspava gelmişti.



Bizim mahallede de Urfa sofrası, Kilis mutfağı, Gümbet balıkçısı, Emine nine ev yemekleri, Kurabiye Cafe, Aslı Börek gibi klasik adalarla onlarca yer açıldı... 

Geçen hafta Ankara'ya kısa bir ziyaret yaptım. 

Aspava kapanmış....En son ne zaman yedim hatırlamıyorum ama üzüldüm. Mahallenin son kalelerindendi...




ASPAVA'nın açılımı için Allah sağlık para versin, amin derler... 

Amin !

23 Mayıs 2018 Çarşamba

İkincilik başarı mıdır ?

Diyelim çocuğunuz ortaokulu bitirip liseye girecek, sınavlara hazırlanıyor ve 1.186.327 öğrenciyle beraber sınava giriyor. Sınavda 120 soru var. Nasıl geçti diyorsunuz. "1 yanlışım" var diyor. "Ooo Aferin, harika" diyorsunuz. Sonuçlar açıklanıyor 17.000 çocuk 0 yanlış yapmış ! Çocuğunuz istediği okula giremiyor. Geçen yıl TEOG sınavı aynı böyleydi. 1 yanlış yapan çocuk başarılı mı başarısız mı ? 

Başarıyı ölçmek, neyin başarı olduğunu ortaya koyabilmek kolay değil. Bu yazıda biraz fikir jimnastiği yapmaya çalıştık.  Çalıştık derken, yazı öncesi sosyal medya'da bu konuda sorular sordum, onlarca cevap geldi. Onun için... 

Bir cevap bulmak yerine düşündürecek bolca soru var...Başlayalım.

Fenerbahçe Türkiye liglerinde en çok ikinci olan takım !

22 defa ikinci olmuş Fenerbahçe. Beşiktaş 13 ,Galatasaray 11 kez ligi ikinci sırada bitirmişler.

Türkiye Kupasında'da durum farklı değil.
Çoğu finale favori çıkmasına rağmen Fenerbahçe 17 Finalden sadece 6 kupa çıkarabilmiş. Akhisar'a kaybedince alay konusu olan takım finalist Fenerbahçe. Yarı finalistler eleştiriden muaf ama hayatın gerçeği de bu...

Hal böyle olunca her ikincilik Fenerbahçe camiasından büyük tepki alıyor.
İkinci olacağımıza 5. olalım diyen var.
İkinci olalım ama birinci Galatasaray olmasın diyen de.


Fenerbahçe'nin Final-4'daki ikinciliği sonrası Murat Şeker sosyal medyada şu mesajı paylaştı.



Başarının tanımını yapmakta veya başarıyı görüp hakkını teslim etmekte oldukça cimriyiz. Sporu bize anlatanları değiştirmedikçe de işimiz zor...

Peki ikincilik başarı mı değil mi ?

İkinciliğin sporun içinde başarı ama Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş gibi büyük camialarda asla mutluluk vermiyor.

İkincilik hep hayal kırıklığı, birinciliği kaybetmek, yenilmek olarak düşünülüyor. Tarih şampiyonları yazar, ikincileri kimse hatırlamaz deniyorsa da yanlış. İkinci olanlar hep hatırlarlar, maalesef... 

Tuncay Yavuz güzel bir benzetme yapmış, ikincilik için teselli ikramiyesi demiş ama her sezon için geçerli olabilir ?


Aslında her sezonun, finalin hikayesi, kadroları ayrı olsa da Fenerbahçe camiası içinde "final sendromu" sözünün alıcısı çok. Aslında Fenerbahçe'de klişelerin alıcısı çok 

***

Olimpiyatlarda üçüncüler son maçı kazanarak kürsüye mutlu çıkarlar, ikincilerin başı eğiktir.

Peki ikincilik hangi koşullarda başarı olur hangilerinde olmaz ?

Yunanistan futbolunda son 22 sezonda 19 defa Olimpiakos'un şampiyon olduğunu hatırlayalım. Dolayısıyla Olimpiakos'un ikinciliği başarı değilse de bir başka takım için başarı olur. Olimpiakos da (bu yıl kaybettiler) "arkadaş her yıl yarışmanın içindeydim, bu yıl başarısız olabilirim ama genele bakın" dese haklı olur mu ? Tahincioğlu basketbol liginde Fenerbahçe son 11 yılda 7 şampiyonluk kazandı. 12'yi kaybetse bu yıl için başarı değil ama 12 yıla bakarsak nasıl değerlendirmemiz gerekir ?

Fenerbahçe son 3 sezonda Final-4'da 3 final oynadı, bir kupa kazandı.

İkinciliği bırakalım Final-4 mutlak başarıdır. Kaybedilen 2 finale mi bakmalıyız ?


Kadınlarda 6 sezon üst üste Final-4'a kalıp iki kez final oynayan ama kupayı alamayan Fenerbahçe için "o şube kapansın" dendiğini unutmamak gerek ! Buradaki "öfke" nin nedeni, bence, bir şampiyonluğun finalde ezeli rakip Galatasaray'a kaptırılmış olması. Yani ikinci olduğunuzda birinci de önemli. Ezeli rakibe şampiyonluğu kaptırırsan, ikincilik, bırakın başarıyı felaketle eş değer olabiliyor !

CSKA 2001'den bu yana 16 defa Final 4 yapmış. 6 defasında final oynayabilmiş ama şampiyonluk sayısı 3. Bunu başarısızlık mı süreklilik diye mi değerlendirelim ?

Bir örnek de Juventus'tan gelsin. 8 defa Şampiyonlar liginde final oynamışlar sadece 2 defa kazanmışlar. 

CSKA ve Juventus örnekleri Fenerbahçe'de havaalanı protestosuna yol açabilecek olaylar...

İkinciliğin sayısı da ve sürekliliği de bir kriter olabilir ama bunun başarı mı başarısızlık mı olduğu yönünde farklı görüşler var


Aslında ikinciliğin arafta  bir durumu da var.Başarı değil ama başarısızlık da değil. 

Kamil Erdoğdu'nun aşağıda söylediği, Fenerbahçe özelinde tüm branşlarda finale yükselen, bazılarını kazanan bir takımın durumuysa ayrı bir vaka analizi. 

Değerli arkadaşım Ali Ufuk Peker'in Fenerbahçe için söylediği "her zaman her yerde en büyük olabilmek için önce her zaman her yerde olmak gerek" sözünü çok severim, çok kullanırım. 


Nurkan Turay farklı bir soru sormuş ama ülkemizin gerçeği şu: futbolun genel başarı içindeki katsayısı diğerlerinin toplamından fazla

Asıl konumuz futbol ve Türkiye ligi.

Fenerbahçe'nin ikinciliği birinciliğinden fazla.

Son 18 yılda sadece 3 kez ilk iki dışında kalan Fenerbahçe için "başarısız" diyebilir miyiz veya sadece 6 şampiyonluk ama 9 ikincilik elde ettiği için  başarısız mı ?

Yazının girişinde vardı ama aşağıdaki tabloya bakıp, "41 sezon şampiyonluk mücadelesinin içinde olan bir Fenerbahçe mi" demeli yoksa "22 defa şampiyonluğu kaçıran" mı ?

Peki birinciliğin kaç  talibi var ülkemizde ? 
Derine inmeden Türk futbol tarihinde biraz gezelim...

1966-67 sezonunu şampiyonu Beşiktaş ve tekrar şampiyonluk ile buluştuğu 1981-82 sezonun kadar 15 sezonda sadece 2 defa ikinciliği var.
O 15 sezona "şampiyonluk" parolası ile girip girmediğini bilmiyorum. Ama yarışta yok...

Ancak Beşiktaş'ın olmadığı sezonların tamamında Fenerbahçe ve Galatasaray sezonu "şampiyonluk" hedefiyle açmışlar. 2 sezonda da Eskişehirspor  şampiyonluğu ucundan kaçırmış. 1976'da ilk şampiyonluğundan sonra 1997'ye kadar da Trabzonspor o hedefle yola çıkmış.

Beşiktaş'ın 1981-82 şampiyonluğu sonrası hedefi tekrar zirve olmuş. O yıldan günümüze Kocaelispor, Gençlerbirliği ,Sivasspor, Başakşehir de bu hedefi sezon başında koymasalar da bu yolda yürümüşler.

Özetle 1970'den beri içinde her yıl Fenerbahçe'nin de olduğu en az üç takım şampiyonluğa oynamış desek doğru olur, çokça  da üç büyükler... 

Ali Şen'in söylediği "Fenerbahçe için şampiyonluk dışındaki her netice başarısızlıktır" sözü gurur okşasa da acaba doğru mu ? Birbirine yakın üç camia her sezon aynı hedefe yürüyorlar. Yani birinciliğin her yıl 3 ciddi talibi var...

Düşünüldüğünün aksine, 1959 sonrası ligimizde Fenerbahçe'nin silip süpürdüğü bir dönem de yok. 1964-70 ve 2001-2007 arasında 7 yıldaki 4 şampiyonluk en iyi seriler. 

Her sezonun hikayesinin farklı olduğunu Fenerbahçeliler herkesten iyi bilirler. 2005-06 sezonunda 81 puanla ikinci olan Fenerbahçe bir sonraki sezon 64.puanını aldığında  İzmir'de şampiyonluğu ilan etti. 

2013-14'de Fenerbahçe ligi 74 puan ile tamamlayıp, Rize maçındaki 68.puanı ile şampiyonluğu ilan ettti. İlginç bir tesadüf olarak sonraki 2 sezonu da 74 puan ile tamamladı ama her ikisinde de ancak ikinci olabildi.
...

1987 yılında Ali Uras'ın federasyon başkanı olması Galatasaray ve Türk futbolu için bir milattır. Sirayet konusunda o yıldan itibaren Fenerbahçe kan kaybetmiş, Galatasaray yükselmiştir.

2005-06 sezonuysa Fenerbahçe'nin "1'e karşı 17" sezonlarının başlangıcı olarak kabul edilebilir.


2005-06'da Fenerbahçe'nin ikinciliğini, tüm koşulları hesaba katmadan bir başka ikincilik ile aynı torbaya atmak ne kadar doğrudur ?


Buradan hareketle 12 Mayıs 2012'de biten sezondaki ikinciliği bir başka ikincilik ile karşılaştırmak, futbolun masa başı kısmını görmezden gelmek anlamına gelip büyük haksızlık olmaz mı ?



Türkiye'deki futbolu salt oyuncular, transferler, taktik, diziliş, hoca, başkan üzerinden yorumlamak da bir tercihtir. "Daha iyi oynasanız o Denizlispor maçını  alırdınız" denmesi de... Ancak sizden bize geçip "daha iyi oynasak o Denizlispor maçını alırdık" demek bir tercih midir, yorum hatası mı ?


Bir gazeteci dostum ikincilikler ve 2017-18 ikinciliği için şöyle yazmış: 


Fenerbahçe ikincilik hedeflemediği için başarı değildir.Bunu söylemek düşmanlıktan çok sevdaya dairdir, hayal kırıklığını ifade etmektir. Ancak ikincilik istikrardır. Hele ki CL eleme statüsü değişmişken;sezon içinde dağılmayıp o hedef için oynanması ve o hedefin yakalanması Allah'ın lütfudur. Eğer Fenerbahçe son 10 yıldaki travmasını atlatacaksa bu ikincilik sayesinde katılacağı CL grupları ile olacaktır. 59 senenin 41'inde zirveye oynamıştır Fenerbahçe.

O halde ikincilik nerede hangi koşullarda başarı olur ve üçüncülükle farkı nedir de "mantıklı" sorular

Özetle, her ikinciliğin aynı torbada değerlendirilmesi hatadır.

Her ikincilikte şaibe aramak paranoyaklık, herhangi birinde şaibe yok demekse saflıktır. Fenerbahçe adına kaybedilen şampiyonlukları anlatırken yaptığımız yorumlarla "o şaibeyi" meşrulaştırmamaya dikkat etmek gerek derim.Yani her ikincilik dikine oyun ile açıklanamaz...

Bir gerçek var ; "Ne Kupa Büyüklüğü ne Şampiyonluk" ve "yenilsen de yensen de" sözü gün geçtikçe kan kaybederken Fenerbahçe için hedef mutlaka şampiyonluk ve birliktir. 

26 Şubat 2018 Pazartesi

Bazen bir taş, bazen bir söz...


Fenerbahçe bu yıl ilk defa bir rakibe diş geçiremedi. Kötüsü, hocası ve oyuncusuyla reaksiyon gösteremedi... 

Maç bittikten sonra bilgelik taslamak kolay. Volkan oynasaydı, Valbuena erken girseydi demeyen kaç kişi var ?  Yok değil mi, onun için geçelim...

Beşiktaş Negredo ve Querasma'nın kalitesiyle maçı kopardı.  

Futbolda küçük detaylar var ve derbilerdeki farkı da onlar belirliyor. Beşiktaş'ın ilk golünü getiren korneri hızlı kullanması da, Vida'nın kornere geriden gelip alan savunması yapan Fenerbahçe'yi bozması da akılcıydı. Çalışmışlar mıydı, o anda mı gelişti bilmiyoruz. Neticeye bakmak gerek... Akıl ettiler.

Futbolda çalıştıklarını maç içinde akıl etmek önemli. Çalışmasan da iç güdüsel olarak, yani futbol zekanla akıl etmek de...Fenerbahçe'de dün gece bunlar eksikti, Beşiktaş da fazla...

Valbuena transferinde eline mezura alıp, boy ölçümüyle futbol maharetini ölçmeye çalışan futbol medyasının sivri akıllıları Medel için de benzer ölçümü yapmışlardı. Maçın kırılma anında  Medel boyuna posuna laf edenlere selam etti. 

Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği ve Trabzonspor maçlarında her zaman hak edenin kazanamadığını gördük. Dün geceyse tersini.

Hak eden etmeyen demişken, dün gece hakemler 4 golün 3'üne asistle katkı yaptılar. Faul, ofsayt, penaltı görmemeyi anlayabiliyorum. Takdir hakkı vs diyorum da gösterilmeyen kırmızı kartlar midemi bulandırıyor. Bulantı sürekli...

Adil bir lig oynanabilseydi, dün geceki mağlubiyetten sonra "Fenerbahçe'nin takipçileriyle puan farkı azaldı" deneceğini kaç kişi kabul eder. Pardon pardon, kaç Fenerbahçeli kabul eder demeliydim ? 

Fenerbahçe hala derdini kendi camiasına kabul ettirebilmiş değil maalesef. O Denizlispor maçında "abi ne olursa olsun atacaktık bir tane daha" diyenler çoğunlukta... O ya kırk yılda bir ya da filmlerde oluyor. 

* * *

Kurduğunuz (veya kurmaya çalıştığınız) futbol sistemi bir kaç hafta da oluşmaz ve dahası bir gecede de çökmez. Fenerbahçe dün geceyi sezon sonundaki şampiyonluk belgeselinde "bir yol kazası" diye yazabilecek güce,oyun zekasına ve fikstüre sahip. 

Bu yazıyı komşuya uğrayıp bağlayalım.

Yunanistan liginde son 21 yılda Olympiakos 19 defa şampiyon oldu. 

PAOK'un en son şampiyonluğu 1985'de, AEK'nin 1994'de... 

Bu yıl Paok 52 Puanla lider, AEK 50 puanla ikinci, Olympiakos da 46 puanla üçüncü...

Dün gece PAOK- Olympiakos maçı vardı. Maç başlamadan bir konfeti Olympiakos teknik direktörü Oscar Garcia'nın başını yardı ve Garcia hastaneye kaldırıldı. Durumu ciddi mi Oscar'lık bir durum mu bilmiyoruz. Maç tatil edildi.


Büyük ihtimal Olympiakos hükmen kazanacak. Üstüne PAOK'un puanı silinebilir de deniyor... O konfetiyi atan ligin ve takımının kaderini değiştirmiş olabilir.

Bazen bir konfeti, bazen bir söz sevdiğiniz takıma tarihi fırsatı kaçırtabilir...

1 Ocak 2018 Pazartesi

2017'de okuyup çok beğendiklerim.



Öncelikle geçmiş yılların kitap değerlendirmelerini meraklısına yazayım


Geçen yıllarda verimli bir seneydi, rekorumu kırdım, rekorumu ileri götürdüm vs yazmışım. Sebebini bilmesem de (muhtemelen tembellik) 2017 kendi adıma az okuyabildiğim bir yıl oldu.  Kötü giden bir futbol sezonunda gol kralı çıkarmak gibisinden bir tesellim var: E-Kitap sayımda 27 ile kendi rekorumu kırmışım. 

Ahmet Ümit okumaya devam ettim. Elveda Güzel Vatanım İttihat terakki,Osmanlıcılık, Cumhuriyet, Aşk üzerine çok başarılı bir kitaptı. Beyoğlu Rapsodisi, Patasana, Bir Sis Böler Geceyi, Sis ve Gece, Kavim, Ninatta'nın Bileziği sırasıyla beğendiğim kitaplarıydı. Ama en iyiler arasına giremeyecek kitaplar.

Trafik kazasında öldürdüğü iki insandan sonra Emrah Serbes den söz edip etmemeyi düşündüm. Ancak neticede burada kitaplardan bahsediyorum. Erken Kaybedenler bence en güzel kitabı.

Futbol Kitapları içinde sırasıyla Ben Zlatan-David Lagercrantz, Korsanlar,punklar ve siyaset- Nick Davidson, How to watch Soccer-Ruud Guillit, Harika Portakal- David Winner, My Decade in Premier League-Wayne Rooney, İnadım İnat Yılmaz Vural- Orhan Bahtiyar, Liverpool FC-Jonathan Wilson, King Santillana bir futbol blogundan yazılar-Alper Katmer,Hikayemiz Futbol-Yetkin Etkin,  Pep Guardiola Felsefesi, Quatable Klopp, Dünyada Türkler Türkiye'de Fenerliler Yalnızdır- herif58 beğendiklerim arasına girdi. Son üç tanesini okumasam bir şey kaybetmezdim... Çok beğendiğim bir kitap olan Tor devam ettiği için bu yılın listesine giremedi. Angels with dirty faces de sırasını bekliyor.

Konusu futbol olmayan ama içinden futbol geçen iki güzel roman da var.

Değerli dostum Uzay Gökerman içinden Fenerbahçe geçen, kurgusu çok güzel bir roman yazdı: Gamzeda. Günümüz iş/evlilik/aile ilişkileri, kuşak farkı, iş hayatının acımasızlığı üzerine yazdığı kitap 12 Mayıs 2012'deki Fenerbahçe-Galatasaray maçıyla bitiyor, başlangıcı da 20 Eylül 2011, sadece kadın ve çocuklara açılan ilk maç Fenerbahçe-Manisaspor ! 

Yüz yüze tanışmadığım ama 10-15 yıldır yazıştığım arkadaşım Hürol Yücel de Saramago'nun körlük kitabı benzeri bir roman yazdı. Beni Tanıyan Yok Mu ? Bir sabah uyandığınızda aynı coğrafyada yaşadığınızı ama tarihin yıllar öncesinden farklı aktığını düşünün. Tanıdığınız hiçbir siyasetçi,bilim adamı, sanatçı sporcu, dostunuz ve aileniz yaşamış. Dolayısıyla sizi tanıyan kimse de yok. Ama yaşamış olduğunuz dünyadan bu dünyaya getirdiğiniz aklınızda bilgiler aklınızda . Fenerbahçe de kurulmuş ama amatör kümede oynuyor... Kitap 2006'daki Denizlispor-Fenerbahçe maçının olduğu tarihte başlıyor dersem futbolseverler daha da ilglenenebilir...

Jo Nesbo ile bu yıl tanıştım. Şeytan Yıldızı ve Nemesis kitaplarını çok beğendim.Diğer kitaplarını da okurum.

Celil Öker de bu yıl tanıştığım yazarlardan. Mekanlar İstanbul'dan ve tanıdık, dili güzeldi. Beğendim. Yenik ve yalnız, Kramponlu Ceset, Çıplak Ceset'ı okudum.

Murakami'nın Karanlıktan Sonra 'sı sadece bir gecede geçiyor. En güzel kitapları arasına girmez ama rahat okunur ve benim gibi sevenlerinin beğeneceği bir roman.

Atilla Atalay, kitaplarının sonunda yazığı kısa öyküler ile en beğendiğim yazarlar arasındadır. Hani o Sıdıka'yı, Sıkılhan'ı yazan gırgır adam en dokunaklı öyküleri yazar. Yavaş Tren'i okuyun...

Hakan Günday'ın yıllar önce Zargana'sını okumuştum. Az çok fazla şiddet ve cinsellik barındırsa da çok iyi kitap. Onu da okumaya devam ederim.

Gelelim tam puan verdiğim, en güzeller için geri sayıma. Sıralama zor oldu. Sıralamayı, bıraktıkları etkiyle yaptığımı ve burun farkıyla olduğunu belirteyim. Birinci içinse tereddüt etmedim !

7. KADIN VE KOCASI-ZERUYA ŞALEV

İlk defa okuduğum İsrailli bir yazar. 

Bir sabah uyandığında kadının kocasının bacakları tutmuyordur ama hastanede hiçbir sorunu çıkmaz. Doktorlar psikolojik derler...Zor günler geçiren bir evlilik etrafında bir roman. Mutluluk ve suçluluk kol kola...

6. ÇAKAL- FREDERICK FORSYTH


Daha önce nasıl okumadığım dediğim bir başka yazar. Muhteşem kurgu konusunda Glenn Meade ve Grange üstüne tanımam derken Forsyth'ı okumamıştım ! İşin ilginci bu kadar başarılı bir yazarın kitaplarının yeni baskısı yok. E Yayınlarının bu nostaljik baskılarını bulmanız şart. İki tanesini babamın kütüphanesinde buldum. 

Yukarıdaki fotoğraftaki kitaplar 60-70-80'lerde geçiyor.

İt Dalaşı bir Güney Afrika ülkesinde darbe yapmak isteyen paralı askerlerin öyküsünü. Onu okuyunca Çakal'ı bir sahaftan buldum. O da de Gaulle' e yapılan bir suikastın müthiş hikayesi. Gizli Örgüt Odessa da 2.Dünya savaşı sonrası  örgütlenmiş Nazilerin peşine düşen bir gazetecinin hikayesi. Internet, Cep telefonu, GPS, Uydu bağlantısı, Bilgisayarlar olmadan casusuluk, gizli iş çevirme, hafiyelik zor işmiş.

Forsyth'ın tüm kitaplarının listesini çıkardım. Nadir kitap'ı gezip satanları buldum. Hepsini okurum !

5.HUZURSUZ HAYALETLER

Yukarıda bahsettim. Glenn Meade'ın müthiş kurgusuyla her yazdığını uykusuz kalma pahasına 2-3 günde tamamlarım. 

Bu hikaye Irak'ın işgalinde askerlik yapan bir adam ve aslında tüm aileyle ilgili. Bir Kar Kurdu veya Sakarra'nın Kumları değilse de müthiş kitap.

4. KURT KANUNU- KEMAL TAHİR


Elveda Vatanım'dan sonra ne okusam diye araştırınca karşıma çıktı. Okurken yine aynı şeyi söyledim, bunca zaman nasıl okumamışım ! İttihat Terakki'nin Mustafa Kemal'e düzenlediği suikastın ayrıntıları nefis kaleme alınmış. 

Kendime soru: Ortaokul Lise yıllarımda Türk edebiyatını bana sevdirmediler mi ben mi tembeldim ?

3.BENİM ADIM KIRMIZI

Benim Adım Kırmızı'ya 2 kere başlayıp yarım bırakmıştım. Demek hazır değilmişim. Bodrum'da bir yaz akşamı başladı, hızla gitti ve bitti. Onlarca not aldım.

En iyi kitabı diyebilmek için üzerine düşünmem gerek, belki diğerlerini tekrar gözden geçirmeliyim... Masal gibi ama hayatın içinden. En iyi kitaplarından biri olduğu kesin.

Kitabı bitirince Nakkaşlık üzerine de internette epey yazı okuyup ve görsel inceledim.

Teşbihte hata olmaz Orhan Pamuk  Fenerbahçe gibidir.. Ya seversin ya nefret edersin, arası olmaz. Nefret edenlerin çoğu da hiç okumamıştır.

Orhan Pamuk'un siyasi görüşlerine zerre katılmam ama 1987'den beri romanlarının müptelasıyım

2.YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE VAKTİ


Annemlerin gençliklerini yaşadığı ve onlardan dinlediğim yıllarda Ankara. 

Bugüne kadar okuduğum en detaylı ve başarılı insan tahlilleri var. Kesişen yollar , dönemin zengin fakir evleri, bakış açıları çok büyük bir ustalıkla anlatılmış. Bir yaz akşamı başladım ve bitti. 

1.ÇEMBER -DAVE EGGERS 

Bilgi ile mahremiyet arasındaki denge nerede olmalı ? Tüm sokaklar,evler, iş yerleri,okullar, devlet daireleri kameralar ile dolu olsa, her birimizde chip olsa ve herkes herkesi izlese ? Orwell'in 1984 kitabını da çağrıştıran müthiş bir roman !

Ürkütücü bir roman çünkü gerçeğe uzak değil.

Dave Eggers'ın her kitabı için "müthiş" demiş olabilirim ama hepsinde haklıyım :)