28 Şubat 2015 Cumartesi

Bitti mi ?

Konya-Fenerbahçe maçı 1-1 bitti.

Kaçan golleri, beceriksiz oyuncuları, hayal kırıklığı teknik adamları, hakem kararlarını vs çok şeyi konuşabiliriz. Onun yerine en sevdiğim futbol hikayesinden bahsedeyim. Belki hala bilmeyen vardır...

3 Mayıs 1989 günü saat 15.45-16.00 arası bir zaman. Galatasaray Fenerbahçe'ye tam 3 tane gol atmış. Veselinoviç futbolcularına özetle şunu söylüyor " Galatasaray ile bir maç yaptık ve 3-0 kaybettik.O maç bitti. Şimdi sizden ikinci yarıda yeni bir maç yapmanızı ve 1-0 da olsa kazanmanızı istiyorum." Oyuncular soyunma odasından çıkıyorlar. Ali Sami Yen'in dar koridorlarında yürüyüp sahaya çıkacaklar. Takımın asları sahaya çıkarken durdurup "Sahaya çıkın bir gol de olsa atın ve 1-0 kazanın" diye tekrarlıyor ve ekliyor "unutmadan, o golü ilk 10 dakika içinde bulursanız maçı da alırsınız" 

Hakikaten de takım ilk 10 dakika içinde metafizik bir gol buluyor. Top kalenin içindeki TV mikrofonuna da çarpıyor olmalı ki "donk" diye bir ses geliyor. Saat 18 gibi İslam Çupi "Fenerbahçe yenilmez" yazısını yazıyor, akşam baskısına yetişiyor.

Tabii böyle maçlar sezonlar çokça umut edilir ama nadiren yaşanır. 

"Her iki rakibimizden de iyi takımız ama olmadı bu sezon burada bitti. Ancak beyler, çıkın şu Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını kazanın ve daha iyi takım olduğunuzu gösterin" dese ve Galatasaray maçına takım çıkarken koridorda  herkesin duyacağı şekilde "bu maçı alırsanız şampiyon da olursunuz" dese... Diyecek olan İsmail Kartal. 

Evet daha önce Galatasaray yenilgisinden sonra "haddimizi bilerek oynadık" dedi, Emenike için sık sık "böyle oynasın gol atmasın" dedi, Konya maçında "oyunu beğendim" dedi. Hepsini duydum, kahroldum... 

Tamam o demesin, bir başkası desin.Aziz Yıldırım der mi ? Tarzı değil, sanmıyorum. En son "havuzu bozarım" dedi ve sanırım bu sözü an itibariyle sezonun dönüm noktası oldu. Gerçekten bozacağına inansalardı her şey Fenerbahçe lehine dönerdi, tam tersi oldu. Hakem hataları, PFDK cezaları sonrasına "tesadüf" etti...

Anlaşılan Fenerbahçe adına böyle bir sözü söyleyecek "o iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler" Kimse kalmadı. 88-89 kadrosu, yaşayan Fenerbahçelilerin en efsane kadrosudur, orada küfür yemeyen kalmadı. Fenerbahçe'de bol öfke var, kırgınlık var. Sil baştan yapmak için herkes birisini bekliyor ama kimi beklediğini kimse bilmiyor...

Kimse motive edici sözler etmese de Fenerbahçe Galatasaray'ı yenebilir mi ?
Aynı fikirdeyim.
Sonrası sonra.

İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratandır.



27 Şubat 2015 Cuma

Davay Fenerbahçe

Son 12 Euroleague sezonunda 11 defa Final 4 oynayan bir takım olur mu ? Olur: CSKA !

Fenerbahçe, İstanbul'da da o güne kadar yenilgisiz giden CSKA'yı  yenebilirdi,olmadı. Ancak olabileceğini de hem hissetti hem hissettirdi. Fenerbahçe o talihsiz gecede 19 top kaybı yaptı. Normal süre biterken 2 kere maçı kazanma topunu attı, olmadı. Uzatma'da maçı bir daha uzatmaya götürme şansı da 2 defa geldi, olmadı.

Moskava'daki maça CSKA tutuk ötesi başladı ve 0-10'luk bir seri geldi. Erken yakalanan farklar genelde aldatıcı olabilir ( erken fark demişken Marko Tomas- Efes maçını tam bu noktada hatırlayıp, Ülker Arena'nın ilk sayılarını atan yıldıza selam yollayalım )

Bogdanovic'in dönüşü Fenerbahçe'yi rahatlatmış. Rahatlık demişken, Zizis'in üzerindeki anlamsız rahatlık ve sorumluluk almaktan kaçış günden güne artıyor. Hickman zaten partili olduğu için belediyede göreve getirilmiş ilkokul mezunu müdür gibi Fenerbahçe formasını bir türlü dolduramıyor. Kenan nadiren sayı atınca elinin içine üflüyor ve Fenerbahçe'de oyun kuruculuk görevi sadece Emir'e kalıyor. Hal böyle olunca da set hücumları yavanlaşıyor. Bu yavanlık içinde -bazen- Goudelock'a da kızamıyorsunuz. Çok temiz bir şut stili var. Ancak topu 13-14 saniye driplingle kullanıp her koşulda potaya atmaya odaklanması Fenerbahçe'nin büyüklüğüne ve hedeflerine yakışmıyor. Obradoviç'in bu durumu isteyip istemediği muamma ama takımın kaderi bir oyuncunun şut performansına bağlı olmamalı. Bağlı olursa bir kupa finalinde 1/10 atar, kupa gider.

Maça dönersek, CSKA'nın skorda dengeyi sağladığı anlarda Fenerbahçe'nin savunmada ve hücumda direnç göstermesi galibiyet kadar değerliydi. Fenerbahçe İstanbul'dakinin farklı olarak daha az top kaybı ve rakibinden daha çok (43 :36) ribound ile oynadı.

Fundamantel ve akıl olarak iki büyük adam Bjelica ve Bogdanovic'ın devreye girmesi, Vesely'nin dolar hızında yükselen formu, Zoric'in kısa sürede çok iş yapması ama daha önemlisi takım savunması Fenerbahçe'nin galibiyetini getiren faktörler oldu. Türkiye Kupası maçının sorumsuz oyununda eser yoktu.

Arkandayım Bogdan 
Antipatik Teodosic'in bilinçsiz hareketiyle diskalifiye olması da Halil Üner'in Real Madrid maçındaki hareketini aratmadı. Kabul edelim Fenerbahçe'nin ekmeğine yağ sürdü. Diskalifiye sonrası Fenerbahçe benchinin içinden geçmesi (bir gerginlik yaratmak için mi geçti diye de insanın aklına geliyor ) ilginç, o tip gerginliklerden uzak Obradoviç'in kafasını okşayıp teselli etmesi güzeldi.

CSKA galibiyetinin önemi kazanılan her maç ile artacaktır.
Tarihinde bir defa 1/8 gören Fenerbahçe için bu yılki hedef yine 1/8'dir.
Sonrası sonra.

Yıllar önce Fenerbahçe tribünlerde, Moskovalı Fenerbahçeliler Derneği MOSFENER'in pankartları olurdu

2000-01 Fenerbahçe Galatasaray maçı öncesi

(Moskovalı Aslan Terbiyecileri en meşhuruydu). Dernek başkanı gazeteci Cenk Başlamış ile ve yöneticileri Şanser, Alpay, Erdal, Mehmet Doğan, Bozkurt, Devrim, Hulki, Turgut, Mete, Akın, Derya ile o yıllarda tanışmıştım. Fenerbahçe'nin kötü sezonlarını da şampiyonluklarını da beraber yaşadık. Zaman geçti,çoğu ülkeye döndü. Dostluğumuz, muhabbetimiz  hiç bozulmadı.

CSKA maçı başladığında tribünlerdeki Fenerbahçe taraftarını görünce Cenk'e "Davay (hadi) Fenerbahçe" diye mesaj gönderecektim, 0-10'luk seri gelince heyecandan unutmuşum. Televizyonda gördüm, zaten Moskova'da maçtaymış :)

Fenerbahçe Final 4'u da görecek, o kupayı da zorlayacak.
Ama bu sene ama gelecek senelerde...
Davay Fenerbahçe !

15 Şubat 2015 Pazar

Alışkanlıklar

Fenerbahçe'nin lig tarihinde Gaziantep'e 5.defa 5 gol atıyor (bir defa da 5 yemişti !)
Ama önce bir gece öncesine, Abdi İpekçi salonuna gidelim.

Spor Sergi'den sonra Türk basketbolunun mabedi olan Abdi İpekçi'yi maç olmayan bir günde gezerseniz aslında salonun ne kadar kullanışlı yapıldığını görüp, maç günleri giriş çıkışın nasıl bir beceriksizlik ve umursamazlık sonucu işkenceye döndüğünü daha rahat anlarsınız.

Hele Anadolu Efes ev sahibi ve Fenerbahçe misafir takımsa 3 büyük engel sizi bekler.

Birincisi, Fenerbahçe taraftarı tek bir kapıdan içeri alınır. Bazen üzerinde sarı lacivert bir atkı, forma olan biletli seyirci içeri alınmaz ve otoparkın orada bir soyunma odası ve vestiyer varmış gibi "git bunu çıkar gel" denir. Sarı lacivert bir gömlek ile maça gelmiş 60 yaşında bir amca veya babasının yanında üzerinde sarı lacivert atkı bulunan 7 yaşında bir çocuk içeri girmişse Efes tarafında oturtulmaz ve zorla yerinden kaldırılır.

İkincisi, maç başlayana kadar müzik sisteminin ses göstergesi en yükseğe getirilir ki misafir takımın sesi gelmesin. Hatta bu durum mola ve devre aralarında tutkuyla devam ettirilir.

Üçüncüsü, maç çıkışı Fenerbahçe taraftarı 30-45 dakika içeride bekletilir. Sabırlar taşar, çıkışta izdiham olur, polis müdahale eder.görüşü

Üç engelinde yaşandığını Cuma gecesinde Fenerbahçe 4.periyottaki akıllı ve biraz da şanslı oyunu ile 77-71'lik bir galibiyet çıkardı. Felaket bir faul yüzdesi ve  uzunların faul problemine rağmen Sarı Kanaryalar'a maçı getiren bir başka faktör de büyük üstat  Ivkoviç'in son bölümde elleri sıcak Perperoglou ve Heurtel'i fazlaca yanında oturtmasıydı.

Maçı siestayla geçiren Zizis'in sirtaki üçlüğü ( gerçi akabinde bir çuval inciri berbat edebilirdi), İşte ben bunun için varım diyen Goudelock'ın üçlüğü (savunma mı ? o da ne ?)  ve hiç beklenmeyen, kesin kaçırır denen (misal ben) Hickman'ın 2 x 2 faulleri, Emir'in savunması, Bjelica'nın basketbol yeteneği ve aklı ile maçın son 2 dakikası oynandı. Saydığımız isimlerin çokluğu yavaş yavaş bir takım oyununu olduğunu gösterebilir mi ? Evet !

NBA'ye gitmeme ihtimalini sevdik (Fotoğraf Tolga Ferhatoğlu)
Yıllarca libero kovalayıp sonunda Müjdat'a formayı teslim eden futbol takımı gibi basketbolda da oyun kurucular gelip gidiyor, hiç birisi bir Emir aklıyla ve fedakarlığıyla iş yapamıyor. Bir de itiraf, Jan Vesely beklenmedik derecede katkı yapıyor.

Yönetim istifa, diktatör Aziz, hırsız Aziz sloganlarıyla takıma destek(!) veren, köy düğünü havasını yakalayıp kendini eğlendiren, saha içindeki ilgisiz kişilerin üstüne maytap atan oldukça da kalabalık grup da Cuma gecesi maçtaydı. Onların içinde bu galibiyete sevinmeyenler olmuş mudur ? İnşallah olmamıştır ! Sağlıklı Fenerbahçelilere gelince, Top 8 yolunda formda bir Efes'ten alınan galibiyetinin önemini iyi bilirler, ve onlar çok da iyi  destek verdiler.

Gaziantep'ten gol haberleri var !

"Artık yaşlandı,niye İsmail hoca bu adamı oynatıyor anlayamıyorum" denen Kuyt anlatmak için bir pas verdi. Topu kontrol ederken sorunlar yaşayan Emenike kontrolsüzlük iyidir diye gelişine vurdu ve Fenerbahçe zorlu deplasmanda 1-0 öne geçti.

Diego'nun çok verimsiz hücum performansının yanına çok etkisiz savunma performansı da eklenince Fenerbahçe adeta bir kişi eksik oynadı. Sakatlıktan yeni çıkan Egemen ve Mehmet Topal da bir sezonda yapmadıkları kadar bireysel hata yapınca Gaziantepspor bol pozisyon buldu, kabul edelim şansız bir ilk yarı oynadılar (Tabii ilk yarı 5-1 biterdi sözü çok abartılı oldu, "Allah belanızı versin" sözü bir teknik adama yakışmadı Bknz: Okan Buruk)

İkinci yarıya başlarken "bu takımda işi yok" denen Selçuk da işi olduğunu gösterir bir 45 dakika oynadı. Fenerbahçe'nin tamamı asistli 4 golü seyredenleri Fenerbahçeli ise sevindirirken, değilse düşündürdü...

Alper Potuk'un penaltı pozisyonu maç 0-0 gitse verilmeyecek, Gökhan Süzen'in yere düşen Alper'i topla vurması skor 6-0 olsa atlanmayacak cinstendi. Caner ve Sow'un  formu yükselme eğilimine devam ederse, Emre top toplayıcı çocuğa küfür etmek gibi akıllara gelmeyen bir iş yapmadan formasını sezon sonuna kadar bırakmazsa, Volkan susma orucuna girerse Fenerbahçe için işler kolaylaşır.

Geçen hafta 0-0, bu hafta da 5-0 aldatmasın dersek "neye inanacağız?" sorusu akla geliyor. Futbolda sezon sonu her takım "hakemler 20 puanımızı çaldı, çok şansız puanlar kaybettik" diyor, kazanmayı bilene kupa veriliyor.

Fenerbahçe ligdeki son 9 maçının 8 tanesini kazanırken 20 gol atıp 2 gol yemiş. Ligde an itibariyle en iyi averaja sahip takım. Geçen yılki kazanma alışkanlığı devam ediyorsa bunun baş mimarı olan İsmail Kartal hocaya alkışlarını göndermek her akil Fenerbahçe taraftarının görevidir.


Fenerbahçe'de bazı alışkanlıklar vardır.

Teknik direktörler görevdeyken beğenilmez.
"Tamam iyi bir Fenerbahçeli olabilir ama iyi bir hoca değil" denir.
Galibiyetler bol gollü değilse tatmin olunmaz.
En şiddetli eleştiri en iyi sevgi yolu olarak görülür.
İkincilik travma olarak görülür (öyledir de !)

Ülke geneline gidersek.
Bir başka alışkanlık olarak da 15 yıldır zirveye oynayan takımın adı değişmez, rakipleri değişir...

8 Şubat 2015 Pazar

Mükemmel maç nasıl olur ?

Simon Kuper'in Futbol Adamları kitabında "Cannavaro, mükemmel maçın 0-0 maç olduğuna, çünkü hiç hata yapılmadığına inanan İtalyan ekolündendir" der. Cannavaro dün geceki Fenerbahçe- Trabzonspor maçını seyretseydi "Bir Napolili olarak sözümün arkasındayım ama bu maç hariç. Bir takım elinden gelen her futbol hamlesini kullanıp gol bulamazken diğeri gol atmak için en ufak bir iştah duymadı ama çok şanslıydı" diyecektir.

En cahil adamın 4-5 kontörle bile gündem yaratabildiği Türk futbolunda değişmeyen bir gerçek var. Hayallerde meydan okunan rakip takım değişmiyor. Onunla oynanacak maç tüm sezonun telafisi, affı hatta tarihi başarısı olabiliyor. Cehalet ne kadar derin olursa olsun köpek yalnızlığı(*) içindeki bu takımın 1000 defa mağlup edilse bile 1001. defa tekrar ayağa kalkacağını bilmeyen de yok. Sıradan maç skorlarına evrim geçirterek zafer hanesine yazan, 0-0'ları hedefe varmak olarak kabul edenler açısından bakacak olursak da Cannavaro haklı, mükemmel maçtı !

İsmail Kartal elindeki tüm imkanları kullanarak 28 şut çeken bir takım çıkarmasının yanı sıra eski ustası Ersun Yanal'ın savunma planlarını da alt üst etti. Golün çıkmaması iki puan kaybıysa  %62'lik topa sahip olma oranıyla oynayan ve pozisyon vermeyen bir takım da ilerisi için İsmail Hocanın ve dolayısıyla  Fenerbahçe'nin kazancıdır.

Maçın özeti bir fotoğraf. Çeken:  @scwalye 

Sahi niye Fenerbahçe gol atamadı ? 

Diego'nun herkesçe kabul gören iyi niyetini değersiz kılmadan bir tarafa bırakırsak, ceza alanına yaklaştığında bıyıkları kesilmiş kedi gibi ne yapacağını bilemeyip önündeki en risksiz seçeneği değerlendirmesi önemli sıkıntıdır. Büyük takımlarda 10 numarayı giyen futbolcunun o bölgeye gelmişken kaleye topu göndermesi birinci şarttır. Oraya gelmişken dilediğince bencil, dilediğince yaratıcı olabilir. Topu kaptırmak, şutu Okul Açık'ın boş koltuklarından birine göndermek veya 3 defa adının anons edilip seyircinin eksik ad veya soyadı tamamlaması gibi 3 alternatifi vardır. Nadiren de o topu çar çur etmeyeceğini bildiği bir takım arkadaşına gol pası niyetiyle atmalı ve pas sahibin boynuna sarılmasını beklemelidir. Ceza sahası önünde ayağındaki topu sağ veya sol beklere orta yapması için vermek asla alternatifler arasında olamaz. Olursa o oyuncu 10 numara olamaz. Bu paragraf biterken, Diego'ya yapılan penaltıyı görmemek de olamaz. 

Emenike'nin savrukluğunun yanında topu kaleye 2 veya 20 metre fark etmeksizin 140km hızla gönderme çabası, Sow'un doğru yerde bulunma konusunda gösterdiği beceresinin son vuruşlarda beceriksizlikle silinmesi ve her seferinde işler yolunda gitmeyince son çare olarak başvurulan çilingir Webo müracaatında geç kalınması da gol eksikliğinin nedenleri arasında sayılabilir. 

Düne has bir neden daha var: Hakan Arıkan. 2010-11'deki  Fenerbahçe- Beşiktaş maçında sakatlanan Cenk'in yerine girdiği maçta ve 2012-13'de Antalyaspor'un Fenerbahçe'nin serisini bozduğu maçta çok iyi bir performans gösteren Hakan Arıkan dün geceki maçta da hatasız oynayıp Kadıköy üçlemesini yaparken Fenerbahçe'nin hak edilmiş golünün önünde durmuş ve futbol adına alkışı hak etmiştir. Bilgi olarak, vakit geçirme çabaları için asla kaleciye kızılmaz... 

Görevini yapmayan, yürekten oynamayan tek futbolcunun olmadığı Fenerbahçe'nin maçtan sonra alkışlanması doğduğu topraklara geri dönen Fenerbahçe taraftarının yeni dönemdeki ilk icraatı olarak görülebilir, fark yaratabilen bu kitle ama cümlelerini dilediğince kursa da oraya mutlaka gelmelidir. 

Fabio Cannavaro'nun 0-0'lık maç mükemmel olur görüşüne katılmasak da ( bu arada mükemmel maç kazanılan maçtır) Fenerbahçe'nin elinden geleni yaptığını, hedefinden sapmadığını söyleyebiliriz. Görülen lüzum üzerine de Fenerbahçe-Trabzonspor maçlarının derbi sınıfına girmesinin mantıklı hiç bir izahı olmadığını yazarak bitirebiliriz.  


(*) Bu isimdeki şiirin sahibi Ümit Yaşar Oğuzcan 'ın Fenerbahçeli olduğunu da hatırlatalım. Meraklısına bu isimli eski bir Fenerbahçe yazısı da şurada

1 Şubat 2015 Pazar

Bir çok güzeller sevdim, birini biraz fazla

Fenerbahçe en son 2010-11 sezonunda kazandığı Karabük’e müthiş bir galibiyet ve gol yememe serisiyle geldi. Tecrübeli futbolseverler (takıntılı da diyebiliriz ama futbol içi takıntılar tecrübeyle oluşur) galibiyet serilerini elbette severler ancak gol yememe konusunun takım üzerinde olumsuz bir baskı (ve de uğursuzluk) kurduğunu düşünerek “yenelim ama gol yiyelim” derler. Hele konu 2009-10 sezonunun son 10 haftasında yediği tek gol ile şampiyonluğu  kaybeden Fenerbahçe ise !

Mazhar Fuat Özkan’ın "Mecburen" şarkısında “şaşırınca bunalınca, mecburiyetten” der. Selçuk Şahin'in de orta sahada adam eksildiğinde, takım öne geçip skoru korurken bunalınca mecburiyetten çubukluyu giydiğini düşünen çoktur. Tecrübeli futbolcunun, futbol bilgisi, saha görüşü, top kontrolü gibi konularda ciddi eksiklerine rağmen kulüp tarihinde en fazla sezon forma giyen oyunculardan birisi olmasını ve bir çok kıymetli hocanın ilk tercihi olmasa da “satılsın” dememesini açıklamak istersek  profesyonellik kavramını da gönül rahatlığıyla kullanmamız gerekmez mi ? Selçuk attığı gol ile takımını öne geçirirken kendine de "abi kaç zamandır bunu arıyordum" dermişcesine nefis bir doğum günü hediyesini de vermiş oldu. 

Fenerbahçe ilk yarıda sahaya yayılma konusunda hiç hata yapmayınca Karabükspor’un çaresiz atak girişimleri Egemen-Alves beton duvarına çarpan yerli malı pinpong topları gibi kaldı.

Emenike uzun bir aradan sonra zihnen sahada olmaya karar vermişse İsmail Hoca’ya sabır ve çabaları için teşekkür etmek gerekir. Diego sorunsalı SGK açığı gibi çözümü çok güç bir konu. İyi niyetiyle mücadele etmesine rağmen adam geçme, sprint, ikili mücadele konusunda henüz veya hala ortada yok. Selçuk’a gol pası verdi dersek Caner’in ikinci yarıda Emenike’ye verdiğine ne diyeceğiz ?

Bir de Cüneyt Çakır gibi elit,premium ve gold bir hakemin Karabükspor kalecisinin bu formayla sahaya çıkarmasına ne diyeceğiz ?

Kural gereği kaleciler sahadaki oyuncu ve hakem ile aynı veya benzer renkte forma giyemezler.

Aynı hakemin ilk yarının sonlarında Emenike-Mabiala mücadelesinde verdiği sarı kart ile daha önce benzer bir pozisyonda Beşiktaşlı Veli’ye verdiği kırmızı kart arasında ne fark var diye soran olursa ona ne diyeceğiz ? Her ikisi de sarıdır o ayrı.

Fenerbahçe ikinci yarıda sakin ve huzurlu futbolunu sürdürürken gerçek bir "fastbreak" golü attı. Volkan eliyle Caner’i gördü, Caner sol ayağıyla Emenike’yi. Emenike de Ömer Onan misali fastbreak de rakibin önüne geçip bir de ayağını kullanınca skor 0-2 oldu. Emenike'nin parende sayısının azlığı Karabük seyircisine saygısındandı. 

Bu maç böyle bitecek galiba derken Mehmet Topuz bir futbolcunun oyunun akışını nasıl değiştirebileceğini kanıtlamak istedi. Gökhan’ın sakatlanması ve Mehmet Topuz'un oyuna girişi, ardından Kuyt-Sow değişikliğiyle Fenerbahçe’nin sağ kanadını rakibi için sahilyolu havasına bürüdü. Karabükspor’un da aklına bir anda "neden olmasın" fikri ve akabinde gol geldi. Mehmet Topuz’un kaçırdığı Abdou Razack Traore (Traore adı Fildişi ve Mali'de Mehmet gibi bir isim olduğundan ve " Traore bu hafta gol atmış" dendiğinde Malili ve Fildişili okurlarımız hangisiydi demesinler diye tam isim yazmakta fayda var skoru 1-2 yaptı. 

Sağ taraftaki hatalardan konu açılmışken yol yorgunu Moussa Sow'un penaltı assistini Cüneyt Çakır'ın değerlendirmediğini de not düşmek gerek. Kuyt'un önemi oyunda olmadığı anlarda, bilhassa da oyunun son dakikalarında güçler tükenmişken daha iyi ortaya çıkıyor.

Webo’nun kaçırdığı gol için “oradan gol kaçmaz. Misal Webo gibi bir adama gelse oradan hayatta kaçırmaz” deriz ve bu cümle bu maç için sonsuz bir döngüye girebilir... Böyle kaçan gollerden sonra gol yemek adettendir, dramatik futbol senaryosu bunu gerektirir. O kaçan pozisyon maçın kırılma anı olur, atamayana atarlar olur, Kanarya fırsatı tepti başlığıysa nefis olur. Volkan Demirel son andaki pozisyonda hem Fenerbahçe'nin hem de ülkenin 1 numarası olduğunu bir kez daha kanıtlayarak senaryoyu bozdu. 


Fenerbahçe hem kazandı hem de gol yiyerek o baskıyı( tamam uğursuzluğu da diyebiliriz )attı !

Hakemi çok konuştuk belki ama maçın sonuna 4 dakika ilave etmesini, 12 Mayıs 2012'de oyuncu değişiklikleri hariç 11 dakika duran maçın sonuna 5 dakika ilave ettiği unutmayarak #manidar olarak değerlendirip bir daha konuşmak gerek. O 5 dakika hakemliği bıraktığı zaman dahi Çakır'ın peşini bırakmayacak...


İsmail Hoca maç sonu röportajında belki gelen galibiyet serisinin belki de aldığı profesyonel yardımın neticesiyle çok daha dik ve rahat konuşuyor ancak bu maçta oyuncu değişikliklerinde hata yaptığını da belirtmek gerek.

Haftaya İsmail Kartal eski ustasının karşısına çıkacak. İlginç bir maç olacak.

Mazhar Fuat Özkan'ın şarkısından bahsetmiştik. Şarkının popüler olduğu yıllarda " bir çok güzeller sevdim, birini biraz fazla, gönül eşit sevmiyor, mecburiyetten " bölümünü sevdiğiniz kişinin yüzüne söyleme mutluluğunu elde ettiyseniz veya sizin yüzünüze söylendiyse ne mutlu. 

Sevmek sevilmek güzel şey. Fenerbahçeliler de gelecek hafta sevdiğinin yanında olurlarsa ilginç maç mutlu biter !