30 Kasım 2014 Pazar

Tehlikeli Şeyler Kitabı

"Fenerbahçe için en tehlikeli şeyler" diye bir kitap yazılsa ilk iki bölüm milli takım araları ve fikstür avantajı olurdu... "Maçta bir farkla öndeyken ve maçın bitimine 10 dakika varken 4 tribünün sarı-lacivert-şampiyon- Fener diye bağırmasını ilk ikiye alırdım" diyenlere de hak vermekle birlikte , son görünüm ile dört tribünün öyle bağırma ihtimali kalmadığı için bu risk bertaraf edilmiştir diyebiliriz.

Eskişehir maçta 120 km koşacak buna mukabil Fenerbahçe de 40 orta yapacak ve ligin pas rekorunu kıracak diye maç öncesi kehanette bulunan olsaydı maçın seyrini kestirmek çok zor olurdu.Maç bitince bile anlatmak zor.

Eskişehirspor ilk yarıda kaleci Boffin'in sağlam duruşu ile rahatladı ve Fenerbahçe defansının arkasına bol bol top attı. Fenerbahçe defansı da gelin arabasını kovalayan çocuklar gibi her seferinde hücum eden Eskişehirsporluların gerisinde kalınca puan ya da puanlar almaya gelen rakip takım golü buldu . Biraz fazla yerde yattılar (hala ilk yarıdan bahsediyoruz ) ama  bol mücadele ettiler . Fenerbahçe 'de bloklar arası uyumsuzluk ,blok içinde uyumsuzluk,blok bile olamama gibi tüm Üründülvari terimler buradayım diyordu. İlk yarı için Emre'ye yönelik "bu adam olmasa takım doğru düzgün atak yapamaz" diyenler vardı ve o an için haklıydı. Fenerbahçe'nin gaz pedalları Caner ve Gökhan da sezonun en etkisiz maçını ben oynayacağım kavgasında at başı gidiyorlardı ve Fenerbahçe gol bulamadı.

İkinci yarıda EsEs yine mücadelesinden vazgeçmedi, Alex olmayınca Hürriyet kime saracağını şaşırdı ( silmek yerine düzeltme yapayım, Hürriyet ilk yarıda sakatlanıp oyundan çıkmış ve dolasıyla bu cümlede benim ön yargıma kurban gitmiş.Bülent Gürsoy'a uyarı için teşekkürler ) , Boffin'in özgüveni ceylan tedirginliğine dönüştü. Hakem Tolga Bey'in iki kolu havada bir eliyle saatini tutan adam görüntüsünü her 7-8 dakikada bir tekrar etmeye başladı. Tribünlerden tepki arttı (zira hakemin o iki kolu yukarıda saatini tutan adam görüntüsü ile ilk yarının sonuna eklediği 2 dakika arasındaki uyuşmazlığı çözmek için dahi olmaya gerek yoktu. )

Nacizane belirtelim, Fenerbahçe'ye şike imasında bulunmak ve Kadıköy'de her pozisyonda Tyson'dan yumruk yemiş gibi yatmak rakipler adına tehlikeli şeyler kitabında ilk sıraları alır...

Nitekim ,rakiplerin gole yatmasına bir tepki olarak dünya futboluna bir armağan olan Webo oyuna girdi.

Tolga bey ve heyetindekilerin idrak edemediği penaltı pozisyonu ( 1907 tribününün ayağa kalkış hızı bazı pozisyonlarda piyero kadar etkilidir- Nietzsche 1889 ) geldi geçti, korner oldu.

Verilmeyen Penaltı Anı
Fotoğraf: Tolga Ferhatoğlu
Adı geçen kornerde direkten gelen asisti Webo iyi değerlendirdi  ve Erol Evgin'den "bir tanem söyle canım" çalmaya başladı.

Topu da ben alayım
Akabinde ,Emre için bugün çok iyi oynuyor diyenler "Maşallah" demeyi unutmuş olmalı Emre oyundan atıldı !

Haklıydı haksızdı,Tolga Özkalfa onu daha önce de atmıştı hepsi bir yana ortada iki gerçek var. Emre 15 yıldır hiç değişmedi ve değişmeyecek,maalesef bu birinci gerçek.İkincisiyse Fenerbahçe hakemlerin cesaret anlamındaki yoyo testidir, ona karşı karar verirsem her şeyi yapabilirim diye düşünüyorlar...

Puan veya puanlarla eve döneriz diyen Eses ikinci şık için yüklendiği  dakikalarda "gereksiz ileri çıkışlarda" tüm zamanların ikinci önemli ismi (evet birinci Rüştü !) Volkan,ilk yarıdaki makul ama çok şanslı  çıkışından cesaret bulup ikinci çıkışını yaptı ve Fenerbahçe yenik duruma düştü.

90+ larda Fenerbahçe'nin kazandığı penaltı Tolga Bey'in zihninde "oh tamam alacak verecek kalmadı" hesabının sonucuydu ... Kuyt atmak istemedi, Sow attı.

Son saniyelerde Eskişehir gol pozisyonunu buldu ,şut Migros tribünün orta sıralarındaki 'erken çıkıp metrobüse gidelim' diyen abilerin ortasına düştü  ve maç da 2-2 bitti.

Fenerbahçe her hafta skorun önüne geçen sinir harbinden galip çıkamaz. Futbolculara telkin teknik adamların ,yöneticilerin ve başkanların işi değil,profesyonel yardım alınmadan çözülmez. Vasat ligimizde istese de üç büyükler zirve yarışından düşmez.

3 yorum:

  1. İnsan gibi tartışabileceğim birinin blogunda olduğumu düşündüğümden, bu yazıya bir eleştiri yapmak istiyorum.

    "İkinci yarıda EsEs yine mücadelesinden vazgeçmedi, Alex olmayınca Hürriyet kime saracağını şaşırdı" cümlesinde bana garip gelen bir şey var. Aynı

    "biraz fazla yerde yattılar (hala ilk yarıdan bahsediyoruz )" cümlesinde olduğu gibi. Oyun ilk yarıda 3 defa sakatlık için durdu. Fb'den Emre (35'),

    ESES'ten Hürriyet(44') ve Ömer(42'). İlk yarının sonunda gelen sakatlıklardan dolayı "biraz fazla yerde yattılar" gibi yorumlansa da, bu iki oyuncunun da

    devre arasında tedavileri yapılıp maça devam edecekleri düşünülmüştü. Ancak devre arasında Hürriyet'in devam edemeyeceği anlaşıldı. Ömer ise 3 dk

    dayanabildi. Demek ki yerde yatmalarının nedeni, zaman geçirmekten ziyade ciddi birer sakatlık problemiydi. Oyuna devam edemeyen bu iki

    futbolcunun gerçekten sakatlandıklarını düşünmemek, daha önce gelip yatanlar olabilir. Ama sonuçta bu bir önyargı. Maç esnasında "sakatlanmış

    olamazlar, yerde zaman geçiriyorlar" diye düşünebilirsiniz ama bu yazı maç bittikten sonra yazılıyor. Beyinlere hakim olan düşünce, yine de

    değişmiyor. İkinci yarıya çıkamayan Hürriyet, acaba yedek kulübesinde mi kime saracağını şaşırdı? Bütün bu söylenenler tamamen önyargısal bir

    düşüncenin ürünü gibi geliyor bana. İşin ilginci hakkında böylesine olumsuz önyargıya sahip olunan Hürriyet, oynadığı sürede sadece 1 faul yapmış.

    Rakip de olsa, bu yaşında sahadaki hakemler dahil herkesten daha çok koşan bir futbolcunun, en azından bu blogda tebrik edilmesini beklerdim.

    Bir de dost tavsiyesi. Maçtan sonra bir arkadaşım şöyle bir twit atmıştı; "Fenerbahçe taraftarını tebrik ederim, öyle başkan , öyle kaptan ve öyle

    kaleciye rağmen yine tribün falan yapıp bağırıyorlar" Bu birçok şeyi anlatıyor diye düşünüyorum. Bir de maçtan sonra İsmail Kartal'ın yaptığı

    açıklamalara bakıyorum. Mesela "hakemler bize, bizim sahamızda rahat kırmızı kart gösteriyor" serzenişi var. Kırmızı karta neden olan şey küfür be

    arkadaşım. Gidip kendi futbolcusunun kulağını çekeceği yerde, dediği şeye bak. Rakibin yerde yatma konusundaki eleştirisine ise yukarıda zaten yanıt

    vermiştim. Oyundan çıkacak derecede sakatlanan bir adamın yerde yatması mıdır yani alınan bu sonuç.

    Öyle bir düzen kurulmuş ki, bizim bizans diye tanımladığımız yapının kökünü kurutmadan, eşit şartlarda mücadelenin önünü açmadan, bu ülkede ne futbol gelişir, ne de futbola dair kurumlar iyileştirilebilir. Haaa bu da benim bir önyargımdır belki. Biz de oynayıp, bileğimizin hakkıyla galibiyetler alabilelim. Çok mu şey istiyorum bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Bülent ,Hürriyet konusunda yerden göğe haklısın.Çok fena atlamışım...Hürriyet'in önceki dönemlerde her maç Alex ile adam adama oynayıp kafa göz yardığı için bir ön yargıma kurban edildiğini kabul ederim.

    Eskişehir biraz dikkatli olsa ve öne geçtiği anlarda vakit çalmaya uğraşmasa güle oynaya Bizans (!)'ın prensini yenip eve dönecekti...Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Bozkurt, mesele gerçekten yenmek yenilmek değil. Yenilmek kötü bir şey değil ki. Ben sıklıkla yaşıyorum, oradan biliyorum :) Hatta daha çok sahipleniyor gerçekten sevenler. Futbolumuzun tepesine çöreklenenler, kulüpleri çiftlikleri yapanlar, kendi taraftarıyla bile kavgalı olanlar, siyasi atamalarla görev verilen hocalar, mafya babalarınca kulüplere pazarlanan oyuncular, reklam kaygısıyla olmadık işler yapan basın, tv lerde sirke dönen güya futbol akşamları, say babam say. Bu ortamda mutlu muyuz sorun bu. Ortada futbol adına bir şey yok. Sadece kavga dövüş. Tuttuğumuz takımları kenara bırakalım. Fanatizmden sıyrılalım. Mutlu muyuz. Dün kazansaydı Fb, kombinesi elinden alınan veya passolige karşı duruşu nedeniyle dışarda kalan renkdaşlarına rağmen mutlu olur muydun? Dün o penaltıyı dışarı vurabilseydi bilerek, hep beraber kazanmaya başlayabilirdik. Dün iki takım da kaybetti, futbol da kaybetti. Çünkü tüm kişiliğimizi ele geçirmiş, vicdanlarımızı köreltmiş bir puan savaşındayız. Buna futbolcu da, taraftar da, hakemler de alet oluyor, kullanılıyoruz. Oysa gerçekte ihtiyacımız olan puan değildir. Bizim bizans diye tabir ettiğimiz oyunlar, sana da oluyor öbürüne de. Dün bana oldu ben bağırdım. Yarın da sıra sana gelecek. Emin ol gelecek. Aramızdaki tek fark senin sesin daha gür çıkıyor. Lig tv spikerinin siz gol attığınızda bizim golden daha fazla bağırması gibi :) Çoğumuzun söylemekten imtina ettiği ama gerçek olan bir şey var; o kadar çoksunuz ki, bu düzeni yıkmak için size de ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil