18 Kasım 2016 Cuma

Kale duvarına çarpan oklar

Sahi neden Fenerbahçe sahasında Galatasaray'a kaybetmiyor ?

Fenerbahçe tarihini yazan Rüştü Dağlaroğlu 1930'lardaki bir maçtan bahsederken "Fenerbahçe asla masa başında hakkını alamaz, mutlaka saha içinde güçlü olup işini orada bitirmeli" der. 1930lar için yapılan bu tespit 86 yıl sonrası için de  aynen geçerlidir. Fenerbahçe'nin 2000lerdeki ezici üstünlüğü her ne kadar kupa sayılarına ezici olarak yansımamış olsa da Fenerbahçe'ye karşı büyük bir çekememezliği getirmiştir.

Temmuz 11'de Fenerbahçe'ye düzenlenen kumpasta "bu yolda bizde varız" diye kumpasçılara yol arkadaşı olanların varlığı,  bu çekememezlik ve haset ile açıklanabilir. "Taraflardan birinde Fenerbahçe varsa diğer taraf mutlaka haklıdır" zihin altının vazgeçilmezidir.

Masa başının mağduru Fenerbahçe için yegane çözüm saha içinde kazanmaktan geçer. Şöyle örnek verelim, 2011 sonrasındaki sezonlarda Fenerbahçe lig yarışında üçüncü, yedinci olsaydı mücadelesinde inandırıcılığı yok olmazdı ama etkisi azalırdı. 

Fenerbahçe, yıllardır Galatasaray maçlarını bir varoluş ve düzene karşı intikam maçı gibi görür. Tek başına yeterli olur mu ? Tabii ki hayır.  2005-06 yılında iki kere yendiği Galatasaray lig sonunda şampiyonluğu kutlarken Fenerbahçe Denizli cehennemindeydi...

Bu sene o sene sloganıyla Kadıköy'e gelen ezeli rakiplerin tüm tedbirleri, Fenerbahçe'nin derbiler öncesindeki kart cezalıları ve sakatları vs hepsi tek bir şartla kale duvarlarına çarpan oklar kadar  etkili olabilir. Nedir o şart ?

O maçı kazanmayı istemek. Bu kadar basit mi ? Evet !

Sadece Galatasaray maçını kaçırmamak için İstanbul dışındakilerin aldıkları kombineler, o maça özel giyilen formalar ve atkılar, o maç için İstanbul'u koruduğuna inanılan azizlerin ruhlarına yakılan mumlar, o maça özel kılınan namazlar, adanan adaklar, "Galatasaray'ı yenersek gidip ondan özür dileyeceğim" gibi bir aşkı bir maçın kaderine bağlayanlar (Evladıma Miras Bu Sevda'da bu ayrı bir roman olur demiştim, vakit olmadı), o maç öncesi küs olduğu aile büyüğünün eline öpenler, o maçta gol atan oyuncunun adını çocuklarına verenler...

Galatasaray maçları kadar Fenerbahçe'yi birleştiren bir "gün" yoktur.

O en uzun gün, Florya'dan çıkan Galatasaray otobüsüne eliyle 6 yapan taksiciyle başlar, stadyumdaki öfkeli ve inançlı 55.000 kişiyle devam eder. 

Uzak bir ülkedeki adamın sadece o maç öncesi dinlediği The Cure'dan "3 imaginary boys" şarkısı biter, stadyumda geri sayım başlar,10-9-8...1 ve evet sıfır da söylenir ve omuz omuza başlar... 

"Bu sene işimiz çok zor" diyen en karamsar adam bile, maç başlamadan önce, bir gün sonra giyeceği sarı lacivert kravatı çoktan seçmiştir.

Fenerbahçe'nin ebedi bir aşk olduğunu size öğreten ve sizi Fenerbahçeli yapanları düşünün. En önemli maç olarak size hangi maçı söylediler ? Peki o sizi Fenerbahçeli yapanların o en önemli maç için berberliği de karşı tarafa verip iddiaya girecek öz güveni bir zamanlar sizi şaşırtmadı mı ? Ve yıllar sonra siz de öyle bir iddiaya girdiniz değil mi ? Son bir tahminde daha bulunayım. Taa okul yıllarına dönün. Platonik aşkınız hangi takımdandı ? Çok ilginç... 

Böyle tuhaf tutkularla dolu, rakiplerce "Fenerliler de biraz abartır" denen o adamlar/kadınlar... 4-2-3-1, kanat akınları, 3.bölgede pres ve defans arkasına atılan toplar konuşulurken uğurlu kaşkolu bağlayıp, nasıl duruyor diye aynaya son bir bakış atıp evden çıkanlar. 

İnanırsan kazanırsın.

1979 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder